<data:blog.title/>

<data:blog.pageName/>-<data:blog.title/>









Mehmet Ali DEMİRBAŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mehmet Ali DEMİRBAŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2015 Cuma

Namaz dinin direği değil mi?

Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgünse, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.

Sual: Hoca denilen sosyalist bir yazar, (Namaz, karın doyurmaz, önce fakirin karnını doyurmalı. Namazın kazası da, cezası da yoktur. Dinin direği falan da değildir) diyor. Bu sözler küfür değil mi?
CEVAP: Elbette küfürdür. Bir Müslüman, namaz hakkında öyle çirkin sözler söyleyemez. Böyle söyleyen, Müslüman ise küfre düşer. Müslüman olmayan da, ne söylerse söylesin, sözünün hiçbir değeri olmaz.
(Allah’ın ve Peygamberin emrettiği namaz, herkesin yaptığı, yatıp kalkmak ve belli şeyleri okumak değildir. Allah’ın ismini zikretmek ve Onun büyüklüğünü düşünmek demektir) diyen kimse, namazı inkâr etmiş ve Müslümanların dinini bozmuş olur. Mahkeme kararıyla cezalandırılması lazım olur. Tutulduktan sonra yaptığı tevbesi kabul olmaz. (Dürr-i yekta şerhi)
En büyük ibadetin namaz olduğu Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali:
(Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan her türlü kötülükten, her türlü günahtan] alıkoyar. Çünkü zikrullah [namaz kılmak] elbette en büyüktür [en büyük ibadettir].) [Ankebut 45]
Buradaki zikrullah, namazdır. Namaz diğer ibadetlerden daha büyüktür. (Beydâvî)
Namazın önemi hakkında bazı hadis-i şerifler:
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberânî]
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Taberânî, Beyhekî, Deylemî]
(Namazı kasten terk eden kâfirdir.) [Taberânî]
(Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr]
(Namaz kılmayanın Müslümanlığı yoktur.) [Bezzar]
(Namazı bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır.) [Ebu Nuaym]
(Namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez. Tevbe edinceye kadar Allah'ın himayesinden uzak olur.) [İsfehânî]
(Bizimle kâfirlik arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.) [Nesaî]
(İman, namaz demektir. Namazı itina ile, vaktine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir.) [İbni Neccar]
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgünse, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) [Taberânî]
(Namaz, imanın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.) [Miftah-ul-Cenne]
(Beş vakit namazı terk eden, Allah'ın hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mâce]
(Her peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır.) [Gunye]
Bu hadis-i şerifler de, namazın dinin direği olduğunu göstermektedir.
2.10.2015
[Continue Reading]

19 Aralık 2013 Perşembe

"Ilımlı İslam" olur mu? - 19.12.2013

Sual: İslamiyet’te zorlama yoktur. (Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, hoşgörülü olun) deniyor. Sarhoş olmayacak kadar içki içilemez mi? Tesettüre tam uymanın mânâsı nedir? Namaz yerine fakir doyurulamaz mı? TV seyrederken koltukta namaz kılınamaz mı?
CEVAP: (Kolaylaştırın) demek, (Size güç gelen ibadetleri yapmayın, onları istediğiniz gibi değiştirin) demek değildir. (Dinimizin bildirdiği kolaylıklardan faydalanın) demektir. Zamana, yere ve şahısların durumuna göre bazı ruhsatlar tanınmıştır. Sualdeki sorulara cevap verelim:
İçkinin sarhoş etmese de damlası haram olduğu gibi, tesettür de farzdır. Kolaylaştırmak veya zorlaştırmakla bir alakası yoktur. Fakir doyurmakla namaz kılınmış sayılmaz. Öyle olsaydı, dinin sahibi, (Namaz kılmak yerine fakir doyurun) derdi. (Ayakta namaz kılamayan, oturarak kılsın; oturarak kılamayan yatarak kılsın) buyuruyor. Kilisedekiler gibi, (Sandalyeye veya koltuğa otur!) demiyor.
Dinimiz, nerelerde nasıl kolaylık olduğunu göstermiştir. Kendi aklımıza göre yaparsak dine uymamış oluruz. Birkaç örnek:
1- Su yoksa veya su varken kullanılması zararlıysa, mesela hastalanacaksa teyemmüm eder.
2- Hasta ve âciz olan, oturamazsa, namazı yatarak îma ile kılar. Koltuğa oturup kılmaz.
3- Ramazan ayında, Müslümanlara oruç tutmak farzdır, fakat bir kimse hasta olsa veya üç günlük yoldan daha uzak bir yere sefere çıksa, oruç tutmak farzı üzerinden geçici olarak kalkar. Daha sonra, müsait bir vaktinde tutamadığı oruçlarını kaza eder.
4- Seferî uzaklıktaki yolculuklarda dört rekâtlı farzlar iki rekât olarak kılınır. Seferde oruç tutmak güç gelirse tutmayıp mukim olunca kaza edilir.
(Dinde zorluk yoktur) demenin başka bir mânâsı da vardır. Mesela her gün oruç tutmaya, gece uyumayıp sabaha kadar ibadet etmeye kendini zorlamak dinde yoktur. Allahü teâlânın kullarına olan ihsanları ve emirleri herkese eşit değildir. Mesela, zengine zekâtı emrederken fakire emretmez. Gücü, kuvveti, sağlığı yerinde olanın, oruç tutmasını emreder. Sağlığı müsait olmayanların da tehir etmelerine izin verir. Herkese gücü nispetinde emir verir.
19.12.2013
[Continue Reading]

Allah’ın Arş’a istiva etmesi - 18.12.2013

Sual: (Allah’ın Arş’a istiva etmesi, Allah’ın Arş’ı hâkimiyetine almasıdır) deniyor. Zaten bütün mahlûkat Allah’ın hâkimiyeti altında değil mi? O zaman Arş niye özellikle belirtiliyor?
CEVAP: Allahü teâlâya göre, elbette Arş da diğer mahlûklar gibidir. Hepsini yaratan Allah’tır, fakat Arş, farklı özelliklere sahip olup yaratılmışların en büyüğüdür. Bunun için, Arş’a hâkimiyet bildirilmiştir. Allahü teâlânın âlemlerin, herkesin Rabbi olduğu bildirildiği hâlde, Kur’an-ı kerimde,(Mekke’nin Rabbi) buyurulmaktadır. Yine Peygamber efendimize hitaben,(Rabbike [Senin Rabbin]) ifadesi vardır. (Senin Rabbin) demek, âlemlerin Rabbinden ayrı değildir. (Senin Rabbin) ile (Mekke’nin Rabbi) ifadelerindeki Rab, farklı değildir. Farklı olmadığı hâlde, Resulullah’ın ve Mekke’nin önemini belirtmek için ayrı ifade kullanılmıştır. Allahü teâlâ mekândan münezzehtir. Kâbe, kıymetli, şerefli yer olduğu için (Beytullah), yani (Allah’ın evi) denmiştir. Arş da çok kıymetli, şerefli olduğu için (Arş’ın Rabbi) ve (Arş’a istiva etti) ifadeleri kullanılmış, yani (Arş’ı hâkimiyeti altına aldı) denmiştir. Bunun gibi İstanbul valisi denince, Fatih’e, Beşiktaş’a Üsküdar’a karışmaz anlamı çıkmaz. En büyük olan İstanbul söylenince, ilçelerin de valinin hâkimiyetinde olduğu zaten anlaşılır. İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Arş, mahlûkların en şereflisidir. Her şeyden daha saf ve daha nurludur. Bunun için, ayna gibidir. Allahü teâlânın büyüklüğü orada görünür. Bunun içindir ki ona, (Arşullah) denir. Yoksa Allahü teâlâya göre, Arş da diğer eşya gibidir. Hepsi, Onun mahlûkudur. Yalnız Arş, ayna gibidir. Diğer eşyada bu kabiliyet yoktur. Aynada görünen bir insana, (Aynanın içindedir) denilir mi? O insanın aynaya olan nispeti, karşısında bulunan diğer eşyaya olan nispeti gibidir. İnsanın, hepsine olan münasebeti aynıdır. Yalnız, ayna ile diğer eşya arasında fark vardır. Ayna, insanın suretini gösterebiliyor, diğer eşya ise göstermiyor. (2/67)

BADEMCİK İLTİHABI

Sual: Abdest alırken, bademciklerden nohut, mercimek büyüklüğünde iltihap gelse, abdesti bozar mı?
CEVAP: Hayır, bozmaz.
18.12.2013
[Continue Reading]

Allah’ın işitmesi ve görmesi - 17.12.2013

Sual: Kitaplarda, (Allahü teâlâ işitir, görür, ama Onun işitmesi, görmesi bizimki gibi vasıtayla, yani göz ve kulakla değildir) diye bildiriliyor. O zaman bunun gibi, (Allah’ın gözü, kulağı vardır; ama bizim gözümüze, kulağımıza benzemez, nasıl olduğu bilinemez) demek caiz olur mu?
CEVAP: Hayır, kesinlikle caiz olmaz. Bunu söyleyen, Mücessime ve Müşebbihe ismindeki sapık fırkalardır. Bunlar, (Allah cisimdir) diyerek Onu mahlûklara benzetiyorlar. Bunun gibi Vehhabiler de, (Allah’ın eli vardır, ama bizimki gibi değildir, nasıl olduğu bilinemez) diyorlar. Hâşâ, (Gözü, kulağı veya eli vardır) demek, yaratılmışlara benzetmek olur. (Gözünün, elinin nasıl olduğu bilinemez, bilinen şeylere benzemez) dense de, mahlûklara benzetilmiş olur, çünkü göz, kulak ve el birer organdır yani maddedir, cisimdir. Allahü teâlâ ise, bunlardan uzaktır. Bir âyet-i kerime meali:
(Onun benzeri hiçbir şey yoktur, O hiçbir şeye benzemez.) [Şura 11]
İmam-ı Rabbânî hazretleri de buyuruyor ki: Allahü teâlâ, madde ve cisim değildir. O, bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Benzeri olamaz. Şu kadar biliriz ki, Allahü teâlâ vardır, bildirdiği sıfatları da vardır, fakat kendisinde, varlığında ve sıfatlarında akla gelen, hayâlimize gelen her şeyden münezzehtir, uzaktır. İnsanlar Onu anlayamaz. (2/67)

EV NAFAKAYA DÂHİLDİR

Sual: S. Ebediyye’de, (Kira ile ev tutmak varken, ev satın almak zaruret değildir) deniyor. Bu ifade, (Kira ile ev tutmaya gücü yetenin faizli krediyle ev alması caiz değildir) anlamına gelmez mi?
CEVAP: Evet, o anlamdadır, ama burasını S. Ebediyye kitabını hazırlayan merhum Hocamıza sormuştuk. Bu hükmün, gayrimüslim ülkeler için geçerli olmadığını, mesela Avrupa’daki bir Müslümanın, ev nafakaya dâhil olduğu için krediyle ev alabileceğini bildirmişlerdi. Yani kira ile ev tutabilen de, krediyle ev alabilir.

RESİM ŞEKLİNDE KÜPE

Sual: Herhangi bir hayvan şeklinde küpe veya kolye takmak caiz mi?
CEVAP: Caiz değildir.
17.12.2013
[Continue Reading]

Kendimizi düzeltmeden başkasını düzeltemeyiz - 15.12.2013

Asıl cihad, nefsle yapılan cihaddır, yani günah işlememektir. Günah ateştir. Bu ateşten, önce kendimizi kurtarmaya çalışmalıyız. O zaman çok faydalı bir insan oluruz ve ancak o zaman bizim ağzımızdan çıkan her kelime insanların kurtulmasına vesile olur. Bazı insanlar, vaaz kürsüsüne çıkınca, çok şey anlatır. Fakat anlatılanlar dinleyenlerin kalbine tesir etmez. Kapıdan çıkan birine, vaizin ne anlattığı sorulsa, anlatılanlar hoşuna gitmiş olsa bile, ne anlatıldığını bir türlü tam olarak hatırlayamaz. Çünkü anlatan kişi, başkalarına (Şunu yapın, şunu yapmayın!) der, fakat kendisi buna uymaz.
Kur’an-ı kerimde mealen, (İnsanları iyiliğe teşvik edip de kendinizi unutuyor musunuz? Niçin kendi yapmadıklarınızı başkalarına söylersiniz) buyuruluyor. Onun için büyüklerimiz, az konuşmuşlardır. Ama bir defa konuşunca da, yaptıkları nasihat, mermere kazınır gibi insanın ciğerine yazılır, asla unutulmaz. Neden büyüklerimizin kitaplarını okuyanlar, Allah’a dönüyor, namaza başlıyor, günahları bırakıyor? Çünkü onu yazan, önce onu kendisi yapıyor.
Bizim de çoluk çocuğumuza, konu komşumuza, herkese faydalı olabilmemiz için, önce kendimize faydalı olmamız lazımdır. Önce, iğneyi kendimize batırmalıyız. Çuvaldızı başkasına batırmak zor bir şey değildir, onu zaten herkes yapıyor. İnsan daima karşısındakinin kusurlarını görür, hiç kendisini görmez. Bir defa da kendimizi görelim. Biz neyiz ve kimiz? Ne yapıyoruz? Kendisinin hesabını görmeyenin hesabını çok ağır görürler. Biz maalesef başkasının hesabını görmeye alıştık. Hep başkasını tenkitle, hep başkasını hidayete getirmekle, hep başkasını düzeltmekle uğraşıyoruz. Kendimiz ne zaman düzeleceğiz?
Büyüklerimizin kitapları, dinimizin öğrenilmesi ve tatbik edilmesi için yazıldı. İslamiyet’in imandan sonra ilk emri, dinimizi öğrenmektir. Çünkü bilmemek mazeret sayılmaz ve cehaletle yapılan ibadetler kabul olmaz. Onun için mutlaka dinimizi öğrenip öğrendiğimize uygun yaşamalıyız. Böylece önce kendimize, sonra da başkalarına faydalı olmuş oluruz.
15.12.2013
[Continue Reading]

Başarılı olmak için - 14.12.2013

Dinimize hizmet ederken başarılı olmak için günahtan sakınmak şarttır.
Halife Hazret-i Ömer, Sa’d bin Ebi Vakkas hazretlerini, bir savaşta başkomutan tayin eder. Düşman ordusu çok kuvvetlidir, çok sayıda filleri vardır. Müslümanlarda ise sadece at, kılıç ve ok vardır. Savaşa başlamaya az zaman kalmışken, Hazret-i Ömer, Sa’d bin Ebi Vakkas hazretlerine şöyle bir mektup yollar:
(Ya Sa’d, düşmanın çokluğundan korkma, Allah’tan kork, Ona sığın! Askerine, malına, mülküne, kabiliyetine güvenme! Bunların hepsi ancak Allahü teâlânın izni ve yardımıyla işe yarar. O izin vermezse, yardım etmezse, bir işe yaramazlar. Günah işleme ve günah işletme! Eğer askerlerinin arasında günah işleyen varsa, ona iş verme, onu ayır! Çünkü Allah, günah işleyen kavmi muvaffak etmez. Eğer askerlerinin arasında haram işleyen olursa, İran ordusuyla aranızda fark kalmaz.)
Mektupta hiçbir savaş taktiği yoktur. O hâlde başarılı olmak için şu üç hususa dikkat etmeli:
1- Allah’tan korkmak: Çünkü Peygamber efendimiz, (Bütün hikmetlerin, iyiliklerin başı, Allah korkusudur) buyuruyor.
2- Haram işlememek: Haram denince, içki, kumar, zina gibi meşhur haramlar hatıra gelir. Hâlbuki gıybet, zinadan büyük günahtır, kanser mikrobu gibidir. Bu kanser de yayıla yayıla hizmetleri engeller, cemiyetleri çökertir. Hele kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş sefer yıkmaktan büyük günahtır. Bu günahları işleyen kimsenin, (Şu kadar hizmet ettim) diye sevinip övünmesi çok yanlıştır! Dinimizde haramdan sakınmak, farzı yapmaktan önce gelir. Günah işleyerek ibadet yapılmadığı gibi, hizmet de yapılmaz. Allahü teâlâ, günah işleyen topluma yardım etmez. Biz önce günah işlememekte başarılı olmayı düşünmeliyiz. Aksi hâlde, belki başkası bizim yaptığımız hizmetler vesilesiyle kurtulup Cennete gidebilir, ama biz yanarız. Başkasını kurtarıp kendini ateşe atmak, aklı olan bir insanın yapacağı iş değildir.
3- Kibirlenmemek: Kendimizi ve yaptığımız işleri beğenmemeliyiz. Her ne olursa olsun, nefsimize arka çıkmamalıyız. Din kardeşimizi kendi nefsimize tercih etmeliyiz. Kendimizi kusurlu görüp, (Allah, beni ıslah etsin) demeliyiz.
14.12.2013
[Continue Reading]

“İslam Peygamberi” demek - 13.12.2013

Sual: Peygamber efendimize, İslam Peygamberi demek uygun mudur?
CEVAP: Kesinlikle uygun değildir. Peygamber efendimiz, Resulullah efendimiz demelidir. Kur’an-ı kerimde mealen, (Seni âlemlere rahmet olarak gönderdim) ve (Seni bütün insanlara peygamber gönderdim) buyurulmasına rağmen, Miracı ve başka mucizeleri, tevil suretiyle inkâr eden Hamidullah ise, yazdığı kitaba, yalnız Müslümanların peygamberi olduğunu anlatan İslam Peygamberi ismini vermiştir. Kâfirlerin inançları böyledir, ama Müslüman olan böyle inanmaz ve böyle yazmaz. İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin en yükseği, son peygamber olan Muhammed aleyhisselamdır. Yeryüzündeki dinli dinsiz herkese, her yere, her millete peygamber olarak gönderilmiştir. Bütün insanların, meleklerin ve cinlerin peygamberidir. Dünyanın her yerinde, herkesin, o yüce peygambere tâbi olması, uyması lazımdır. (Kimya-i saadet)
İki hadis-i şerif:
(Ben insanların tamamına peygamber olarak gönderildim.) [Buhârî]
(Her peygamber yalnız kendi kavmine geldi, ben ise bütün insanlara gönderildim.) [Müslim]
O hâlde bir Müslüman, gayrimüslimlere yaranmak isteyen Mr. Hamidullah gibi (İslam Peygamberi) dememeli, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde bildirildiği gibi, (Bütün insanların ve cinlerin Peygamberi) demelidir.

ŞARTA BAĞLI BOŞAMA
Sual: Bir kimse, hanımına, (Falan yere gidersen, üç talakla boş ol!) dese, hanımının da, o yere gitmesi mutlaka gerekiyorsa, bunun kurtuluş çaresi var mıdır?
CEVAP: Evet, çaresi vardır. Hanımını bir talakla boşar. İddet zamanı bittikten sonra, hanımı boş olduğu için, artık gidilmesi gereken yere gider. Daha sonra, hanımla tekrar nikâh kıyarlar. Hanımı artık oraya gitse de, üç talakla boşanmış olmaz. Bağın biri koptuğu için, kalan iki bağ ile evliliğe devam ederler. (Nimet-i İslam)

TEYEMMÜMDE NİYET
Sual: Cenaze namazı kılmak veya tilâvet secdesi yapmak için teyemmüm etmiş olan bir kimse, bu niyetle aldığı teyemmümle farz namaz da kılabilir mi?
CEVAP: Evet, kılabilir. (Fetava-yı Hindiyye)

Tel: 0 212 - 454 38 20  www.dinimizislam.com / www.mehmetalidemirbas.com
13.12.2013
[Continue Reading]

Engelliye acımak - 12.12.2013

Sual: (Engelliye acıma, sevgi göster! Acıyan, acınacak hâle düşer) deniyor. Acımayı kötülemek yanlış değil mi?
CEVAP: Elbette yanlıştır. Acımak, merhamet etmek şefkat göstermek demektir. Allahü teâlânın Esma-i hüsnasındaki Rahman, Rahim, Rauf gibi isimlerinin anlamı, merhamet eden, acıyan, şefkat gösteren demektir. Bir âyet meali:
(Allah çok acıyıcı, çok merhamet sahibidir.) [Furkan 70]
Erham-ür-rahimin, demek de, merhametlilerin en merhametlisi, acıyanların en çok acıyanı demektir. Allahü teâlâ Eshab-ı kiramı, (Birbirine acır) diye övüyor. (Feth 29)
Acımanın zıddı, gaddarlık, zulüm, merhametsiz ve katı kalbli olmaktır. Sanki (Acıma!) demek, (Zulmet!) demek gibi bir şey oluyor. (Acıma, vur!) der gibi. Acımak imanın şartıdır. Resulullah'ın "sallallahü aleyhi ve sellem" acıması çoktu. Tasavvuf, herkese acımak demektir. Acıyan kimse, başkalarına dert, felaket gelmesine üzülür, herkesin sıkıntıdan kurtulmasına çalışır. Kâfir mümin herkese, hattâ bütün hayvanlara merhamet etmek gerekir. Peygamber efendimiz, (Merhametli olmayanın, acımayanın imanı olmaz)buyurunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz) dediklerinde, (Bir arkadaşa merhamet kâfi değildir. Bütün mahlûkata merhametli olmak gerekir) buyurdu. (Taberanî)
Peygamber efendimiz, acıyarak, bir âmâyı [görme engelliyi] kırk adım götürenin Cenneti hak edeceğini bildirmiştir. (Beyhekî)
Birkaç hadis-i şerif:
(Allah’a yemin ederim ki, birbirinize acımadıkça Cennete giremezsiniz.) [Hâkim]
(Ancak merhametli olan, acıyan Cennete girer.) [Beyhekî]
(Zelil ve yoksullara acıyana müjdeler olsun!) [Buhârî]
(Sakatlara, hastalara, yaşlılara ve küçüklere acıyın.) [Şir’a]
(Yerdekilere acırsanız, göktekiler [melekler] de size acır.) [Tirmizî]
(Allahü teâlâ, insanlara acımayana, acımaz.) [Taberanî]
(Ana babanın yüzüne acıyarak bakana, hac ve umre sevabı verilir.) [İ. Rafiî]
(Yoksullara, çaresizlere, güçsüzlere acıyana müjdeler olsun!) [Buhârî]
(Ya Rabbî, bize acımayanları başımıza musallat etme!) [Tirmizî]
Dinimizin bu emirlerini rağmen, (Engelliye acıma!) demek, ne kadar vicdansız, acımasız bir söz olur. Yanlış olan acımak değil, engelliyi aşağılamak, hor görmektir.
12.12.2013
[Continue Reading]

Bir mezhebe uymak şarttır - 11.12.2013

Sual: (Herkesin, bir mezhebin tamamına uyma mecburiyeti yoktur. Her mezhepten, uygun gördüğü hükümleri alabilir) deniyor. O zaman bu kimsenin mezhebi ne olur?
CEVAP: Böyle söylemek ve böyle yapmak mezhepsizliktir. Din kitaplarımızda deniyor ki:
Herkesin kendi mezhebine tâbi olması vacibdir. [Burada vacib, farz demektir.] Zaruretsiz başka mezhebe göre iş yapması caiz değildir. Bir kimsenin kendi mezhebinden ayrılmasının caiz olmadığı, söz birliğiyle bildirildi. (Bahr-ür-raık)
Büyük âlim İbni Emir Hac, Tahrir şerhinde, (Bir müctehidin sözüyle amel edilir, ancak ihtiyaç olunca başka bir müctehid taklit edilebilir) diyor. (Redd-ül-muhtar)
Bir işi ve buna bağlı olan işleri bir mezhebe göre yaparken, bu mezhebi bırakmak ittifakla yasaktır. (Tahrir-ül-üsul, Muhtasar-ül-üsul, Dürr-ül-muhtar)
Müctehid olmayan bir âlimin, dört mezhepten birine tâbi olması vacibdir. Tâbi olmazsa, doğru yoldan sapar. Başkalarını da saptırır. (Mizan-ı kübra)[Vacib burada da farz demektir.]
Müctehid olmayanın, mezhep değiştirmesi caiz değildir. Bir mezhebe uyması lazımdır. (Redd-ül-muhtar)
Bir kimsenin mezhebini bırakmasının caiz olmadığı ittifakla bildirildi. (Tahrir)
Dört mezhepten birinde olan kimse, Allahü teâlânın emrine uymuş olur. (Cevhere şerhi)
Her Müslümanın ibadet ederken ve haramdan sakınırken, kendi mezhebinin hükümlerine uyması lazımdır. (S. Ebediyye)
Mezhebine aykırı iş yapmayı, hiçbir âlim caiz görmedi. (Kimya-i saadet)
İslam’ın binası, bu dört direk üzerine kuruldu. Dilediği mezhebi seçtikten sonra, bunu bırakıp, başka mezhebe geçmek, ilk mezhebe suizan olur. Âlimler, bunu söz birliğiyle bildirdiler. (Sıfr-üs-seadet şerhi)
Ehl-i sünnet âlimleri, avamın belli bir mezhebin belli bir imamına uyması lazım olduğunu bildirdiler. Keşfkitabı, bunu uzun anlatır. Her mezhepte mubah olanları, kolay olanları araştırıp, bunları yapmaya, mezhepleritelfik denir. Böyle yapan, fâsık olur. Tahavi şerhi bunu geniş şekilde anlatır. (Muhtasar-ı Vikaye şerhi)
Ehl-i sünnet olmak için, dört mezhepten birini taklit etmek lazımdır. Bu dört mezhepten birine uymayan kimse, Ehl-i sünnet değildir. (F. Bilgiler, Tahtavi) 
11.12.2013
[Continue Reading]

10 Aralık 2013 Salı

Bir mezhebe uymak şarttır - 11.12.2013

Sual: (Herkesin, bir mezhebin tamamına uyma mecburiyeti yoktur. Her mezhepten, uygun gördüğü hükümleri alabilir) deniyor. O zaman bu kimsenin mezhebi ne olur?
CEVAP: Böyle söylemek ve böyle yapmak mezhepsizliktir. Din kitaplarımızda deniyor ki:
Herkesin kendi mezhebine tâbi olması vacibdir. [Burada vacib, farz demektir.] Zaruretsiz başka mezhebe göre iş yapması caiz değildir. Bir kimsenin kendi mezhebinden ayrılmasının caiz olmadığı, söz birliğiyle bildirildi. (Bahr-ür-raık)
Büyük âlim İbni Emir Hac, Tahrir şerhinde, (Bir müctehidin sözüyle amel edilir, ancak ihtiyaç olunca başka bir müctehid taklit edilebilir) diyor. (Redd-ül-muhtar)
Bir işi ve buna bağlı olan işleri bir mezhebe göre yaparken, bu mezhebi bırakmak ittifakla yasaktır. (Tahrir-ül-üsul, Muhtasar-ül-üsul, Dürr-ül-muhtar)
Müctehid olmayan bir âlimin, dört mezhepten birine tâbi olması vacibdir. Tâbi olmazsa, doğru yoldan sapar. Başkalarını da saptırır. (Mizan-ı kübra)[Vacib burada da farz demektir.]
Müctehid olmayanın, mezhep değiştirmesi caiz değildir. Bir mezhebe uyması lazımdır. (Redd-ül-muhtar)
Bir kimsenin mezhebini bırakmasının caiz olmadığı ittifakla bildirildi. (Tahrir)
Dört mezhepten birinde olan kimse, Allahü teâlânın emrine uymuş olur. (Cevhere şerhi)
Her Müslümanın ibadet ederken ve haramdan sakınırken, kendi mezhebinin hükümlerine uyması lazımdır. (S. Ebediyye)
Mezhebine aykırı iş yapmayı, hiçbir âlim caiz görmedi. (Kimya-i saadet)
İslam’ın binası, bu dört direk üzerine kuruldu. Dilediği mezhebi seçtikten sonra, bunu bırakıp, başka mezhebe geçmek, ilk mezhebe suizan olur. Âlimler, bunu söz birliğiyle bildirdiler. (Sıfr-üs-seadet şerhi)
Ehl-i sünnet âlimleri, avamın belli bir mezhebin belli bir imamına uyması lazım olduğunu bildirdiler. Keşfkitabı, bunu uzun anlatır. Her mezhepte mubah olanları, kolay olanları araştırıp, bunları yapmaya, mezhepleritelfik denir. Böyle yapan, fâsık olur. Tahavi şerhi bunu geniş şekilde anlatır. (Muhtasar-ı Vikaye şerhi)
Ehl-i sünnet olmak için, dört mezhepten birini taklit etmek lazımdır. Bu dört mezhepten birine uymayan kimse, Ehl-i sünnet değildir. (F. Bilgiler, Tahtavi) 
11.12.2013
[Continue Reading]

Dinde dört delil vardır - 10.12.2013

Sual: Hadis düşmanları, (Hadisler dinde delil olsaydı, din eksik olurdu, çünkü hiçbir hadis âlimi, bildiği bütün hadisleri kitaplarına yazmamıştır. Mesela Müslim’de olan bir hadis, Buhârî’de olmayabilir. O zaman bu hadiste bildirilen hüküm dine girmemiş ve din de eksik kalmış olur) diyorlar. Böyle söylemeleri doğru mudur?
CEVAP: Hadis, Resulullah’ın vahye dayanan sözleridir. İslamiyet’in bir parçası değil tamamıdır, çünkü Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emri ile Kur’an-ı kerimi açıklayarak, İslamiyet’i tebliğ etmiştir. (Bu hadis-i kudsî, bu da hadis-i şerif) diye bildirmiştir. Bunlar delil olmazsa, ortada din kalmaz.(Hadisler delil değildir) demek, (Kur’an delil olamaz) demektir, çünkü böyle söylemek, Kur’an-ı kerimin, (Resulüme itaat edin, onun bildirdiklerine uyun) emrini inkârdır. Yani İslamiyet’i yıkmanın başka bir yolu olur.
Müslim’deki bir hadis, Buhârî’de olmayabilir, Buhârî’deki bir hadis de,Müslim’de olmayabilir. Kütüb-i sittedeki diğer hadisler de böyledir. Birinde olup ötekinde olmayan hadisler, elbette olur. Hepsini bir hadis âliminin kitabına yazması gerekmez. Eshab-ı kiram bütün hadisleri bildirmiştir. Hadis kitapları, bir bütün olarak ele alınınca, dinde hiçbir eksik hükmün kalmadığı görülür. Kur’an-ı kerim, hadislerle açıklanarak, dinimizde eksik bırakılan mesele kalmamıştır. Hadisler delil olmazsa, her şeyin hükmünü Kur’an-ı kerimde bulamayız.
Hadislerin delil olmasını inkâr edip, (Yalnız Kur’an delildir) diyenler kesinlikle samimi değildir, çünkü Allahü teâlâ, (Yalnız bana tâbi olun, yalnız bana itaat edin) buyurmuyor. (Resulüme de itaat edin) buyuruyor. Eğer hadisler, yani dinimiz eksik olsaydı, Allahü teâlâ, (Dininizi tamamladım)buyurmazdı. Hadislerin eksik olup olmadığını hâşâ Allahü teâlâ bilmez mi? Resulullah'a uymak gerektiğini bildiren iki ayet-i kerime meali:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından sakının!) [Haşr 7]
(O Peygamber, güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157] 
Bir hadis-i şerif: (“Yalnız Kur’andaki helâl ve haramı kabul edin” diyenler çıkar. İyi bilin ki, Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizî]
10.12.2013
[Continue Reading]

8 Aralık 2013 Pazar

Açlıktan ölmek - 09.12.2013

Sual: Allah rızka kefil olduğuna göre, biri için, (Açlıktan öldü) demek caiz midir?
CEVAP: Allahü teâlâ, herkesin rızkına kefildir, ama bu, açlıktan ölmeye engel değildir. Herkes için belli bir rızık, belli sayıda nefes takdir edilmiştir. Eceli gelen ölür. Kimi hastalıktan, kimi trafik kazasında, kimi de açlıktan ölür. Allahü teâlâ, genelde işleri sebeplerle yaratır. Mesela, rızkı Allah verir, ama çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızık bekleyen, açlıktan ölebilir. Hastalıklara şifayı veren Allahü teâlâdır. Ancak doktoru, ilacı sebep kılmıştır. Doktora gitmeyen, tedavi ve ilacı kabul etmeyen hastalıktan, yiyip içmeyen açlıktan ölebilir. İki hadis-i şerif:
(Azapla korkutulduğunuz şeylerin hepsini, şu kıldığım namazda gördüm. Aç ve susuz bırakıp, böcek bile yemesine mani olmak için, açlıktan ölünceye kadar kedisini bağlayan kadını da gördüm.) [Müslim]
(Şu üç kişiden başkası dilenemez: 1- Açlıktan ölecek olan, 2- Borca boğulmuş kişi, 3- Diyet vermek zorunda olan.) [Nesaî]
Hazret-i Ömer, halife iken, kıtlık oldu. Eshab-ı kiramdan Bilal bin Hars, Resulullah'ın türbesine gidip, (Ya Resulallah! Ümmetin açlıktan ölmek üzeredir. Yağmur yağmasına vesile olman için sana yalvarırım) dedi. O gece rüyasında Resulullah ona, (Halifeye benden selam söyle! Yağmur duasına çıksın) buyurdu. Hazret-i Ömer, yağmur duasına çıktı. Duadan sonra, yağmur yağdı. (M. Nasihat)
Açlıktan ölmek üzere olana, leş, zaruret miktarı domuz eti yemek ve içki içmek haram olmaz. (Berika)
Açlıktan ve susuzluktan ölecek olana, leş ve şarap haram değildir. (Bezzaziyye)
Bir şehrin bir köşesinde, bir Müslüman açlıktan ölse, şehirdeki zenginlerden birinin, az bir zekât borcu kalsa, onun katili sayılır. (S. Ebediyye)
Bir kimsenin açlıktan ölmesinin, ezelde takdir edilmiş olmasına alamet, (Ezelde açlıktan ölmek alnıma yazılmışsa, yiyip içmek fayda vermez) düşüncesinin kalbine gelmesidir. Böyle düşündüğü için, yiyip içmez ve açlıktan ölür. (S. Ebediyye)
Açlıktan ölmek üzere olan, leş de yoksa, başkasının malını, ölmeyecek kadar yiyebilir. (Muhit)
Şu da bir gerçek ki, çok aç kalan, zamanla hastalanıp ölebilir. Ölüm her ne kadar hastalıktansa da, açlık sebep olduğu için, (Açlıktan öldü) demenin mahzuru olmaz.
09.12.2013
[Continue Reading]

Arkadaş seçerken - 08.12.2013

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Salih insanlarla arkadaş olmalı, yoksa sonu felaket olur. Hadis-i şerifte, (İnsanın dini, arkadaşının dini gibidir)buyurulduğu için, devamlı görüştüğümüz insanları, özellikle evleneceğimiz kimseyi seçerken çok dikkatli olmalı, çünkü devamlı onunla beraber olacağız. İş seçerken de, hayırlı işi tercih etmeliyiz, neticede bu da bir arkadaştır. Ayrıca, okuduğumuz gazete, kitap ve dergiler de hep arkadaştır, bu yüzden çok dikkat etmeliyiz. Öyle bir yere, öyle bir arkadaşa gitmeli ki, ondan bir şey istifade etmeli. İki Müslüman, bir araya gelince, mutlaka kalbden kalbe bir şey akar. Bu yüzden, başlangıçta, kabir ziyareti yasak edilmişti. Çünkü ölenlerin hepsi kâfirdi. Ziyarete gidenlerin kalbleri kararacaktı. Müslümanlar da, vefat etmeye başlayınca, kabir ziyaretine izin verildi. Bizler de büyük zatların kabirlerine, onların kalblerindeki sevgi ve feyzin bizim kalbimize de akması için gidiyoruz. O hâlde ihlâslı, salih insanlarla görüşmeli ki, onların ihlâsı bize de bulaşsın!

ARKANA BAK!

Bir derviş, ıssız bir yerde, basit bir çardağın içinde zikredip, ibadetten başka hiçbir şey yapmazmış. Oranın hükümdarı, yardımcılarıyla beraber yakınlarından geçerken, görüp yanına gelir. Ama derviş yerinden kıpırdamaz. Hükümdar, (Beni tanıdın mı?) diye sorar. (Tanıdım) der. (Peki, niye ayağa kalkmıyor, hürmet göstermiyorsun?) diye sorar. (Neden kalkayım ki, bana bir menfaatin yok. Benim gibi bir kulsun. Senden kimin menfaati varsa, o kalksın) der. Hükümdar, (Sen ermiş birine benziyorsun. Bana ne nasihat verirsin?) der. O da, (Arkana bak!) der. (Arkamda ne var, bir şey görmüyorum) deyince, (Zaten bir şeyi gördüğün yok, onu nasıl göreceksin! Azrail arkandan geliyor, ruhunu almak için vaktini bekliyor) der. Hükümdar, (Peki ne yapmalıyım?) der. (Şimdiye kadar dünya için çalıştın, biraz da âhiretin için çalış, bu fırsatı değerlendir! Neyin varsa Allah için dağıt! Biraz sonra zaten hepsi dünyada kalacak) der. Hükümdar, (Benden bir şey istiyor musun?) diye sorar. (Çok vaktimi aldın, uzaklaşmakla bana iyilik etmiş olursun) der. Hükümdar dersini alır, doğruca saraya gider, neyi varsa dağıtmaya başlar.
08.12.2013
[Continue Reading]

İşlerin en iyisi ve en kötüsü - 07.12.2013

Sevgi, dünya menfaatine dayanmamalı, Allah için olmalıdır. Menfaate dayalı sevginin kıymeti yoktur. Sevgi, Allah için olmalıdır. Yine bunun gibi, buğz ve düşmanlık da Allah için olmalıdır. Nefse zor geldiği için, menfaate ters düştüğü için buğz etmek de günahtır.
Dine hizmet ederken bizim beraberliğimizi sağlayacak olan, sevgidir. İnşallah bu sevgi bağı hepimizin kurtulmasına vesile olur. (Kişi sevdiğiyle beraber olur) hadis-i şerifi ümidimizi kuvvetlendirmektedir. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri de, (Allah’ın dergâhında ehil ve nâehil beraberdir)buyuruyor. Yani eğer bir topluluğun içerisinde, Allah’ın sevdiği bir kişi varsa, Cenab-ı Hak o bir kişi hürmetine hepsini affeder. Onunla beraber hepsi Cennete girer. Öyleyse, kendimiz iyi olmasak da, iyilerle beraber olmaya çalışmalıyız.
(Cemaatte rahmet var, ayrılıkta azab-ı ilahi var) hadis-i şerifi beraber olmanın önemini bildirmektedir. Allahü teâlâ cemaatin içerisinde birini sever, onun ihlâsını, muhabbetini beğenir kabul ederse, diğerleri de onun hürmetine kurtulur. Kurtulmak için birlik ve beraberlik içinde olmak ve kurtulanların arasında olmak gerekir. Çünkü Muinüddin-i Çeşti hazretleri, (İyilerin arasında olmak, iyi işlerin en iyisidir. Kötülerin arasında olmak, kötü işlerin en kötüsüdür) buyuruyor. 
Cenab-ı Hak, bizi kendi şerrimizden korusun! Allah’ın düşmanı olan nefsimiz, her an, günün her saati bizimle beraberdir. Özellikle ölüm ânında, imansız öldürmek için şeytana yardımcı olur. Müslümanlarla beraber olmaya can atmalı. Çünkü iki Müslüman bir araya gelse, faydalı hiçbir şey yapmasalar, anlamasalar ve hissetmeseler bile, Cenab-ı Hakk’a sevgisi yüksek olanın kalbinden diğerinin kalbine sevgi akar. Bileşik kaplardaki sıvı durdurulamadığı gibi bu akıntı da durdurulamaz.
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri vefat ederken, (Ya Rabbî, sana layık bir ibadet yapamadım. Yalnız, seni ve dostlarını çok sevdim, senin düşmanlarını da hiç sevmedim. Beni bu ibadetime bağışla!) diye dua etmiştir.
07.12.2013
[Continue Reading]

6 Aralık 2013 Cuma

Fiyatı bilinen mal - 06.12.2013

Sual: Marketten çeşitli şeyler aldım. Kasiyer, elmanın barkodunu okutmayı unutmuş. Eve gelince gördük. Şimdi biz bu elmayı yesek, sonra barkodunu götürüp okutarak borcumuzu versek, elmayı yediğimiz için günah işlemiş olur muyuz?
CEVAP: Elmanın fiyatı belli olduğu için, parasını vermeden önce yemek günah olmaz. Lokanta, pastane gibi yerlerde de aynı şeyi yapıyoruz. Yani önce yiyip sonra ödüyoruz. Fiyatları belli olan yemekleri yiyor, meşrubatları içiyoruz, çıkarken ödüyoruz. Markette çocuğumuz susasa, meşrubat içse veya kendimiz içsek, çıkarken fiyatını vereceğimiz için günah olmaz. Fiyatları belli olmayıp, pazarlıkla daha ucuza alınabilen malları, fiyatını öğrenmeden alıp yemek veya kullanmak caiz olmaz.

AYAKLAR NE ZAMAN AÇILIR?

Sual: S. Ebediyye’de, (Rükûa eğilirken, sol ayağın topuğu, sağ ayak yanına getirilir. Secdeden kıyama kalkarken ayaklar açılır) deniyor. Bazıları secdeden ayağa kalktıktan sonra açıyor. Kalkarken açılır ne demektir?
CEVAP: (Kalkarken açılır) demek, (Secdeden kalkacağı zaman açılır) demektir. Ayaklar birbirinden ayrılmış olarak kalkılmış olur.

CÜNÜP, KOVAYA EL SOKSA

Sual: Cünüp kimse, abdest almadan kovadaki suya elini soksa su müstamel hâle gelir mi?  
CEVAP: Hayır, müstamel hâle gelmez. Hattâ tas yerine eliyle suyu alıp abdest alsa yine kovadaki su müstamel olmaz. Hamamın kurnasından da aynı şekilde eliyle su alıp abdest alsa, yine kurnadaki su müstamel olmaz. Bu su ile abdest ve gusül alınabilir. (S. Ebediyye)

CUMA GUSLÜ

Sual: Perşembe günü öğleden sonra gusledince, cuma günü gusletmiş sevabı hâsıl olur mu?
CEVAP: Evet, sünnet sevabı hâsıl olur. (Nimet-i İslâm)

MESBUK VE NAFİLE

Sual: İmam, öğlenin farzını kıldırırken, Ettehıyyatü’yü okuduktan sonra yanılarak beşinci rekâta kalkıp, altıncı rekâtı da kılıp selam verdi. Mesbuk olan bir arkadaş da, imam selam verdikten sonra kalkıp bir rekât daha kıldı. Mesbuk arkadaşın namazı sahih oldu mu?
CEVAP: İmamın kıldığı beşinci ve altıncı rekâtlar nafile olduğundan, farz kılan, nafile kılan imama uyduğu için namazı sahih olmadı. Tekrar kılmak gerekir.
06.12.2013
[Continue Reading]

5 Aralık 2013 Perşembe

Ehl-i sünnet itikadı nedir? - 05.12.2013

Sual: Ehl-i sünnete uygun iman nasıl olmalıdır?
CEVAP: Maddeler hâlinde bildirelim:
1- Allahü teâlâ zamandan, mekândan münezzehtir. (Allah gökte veya Arş’ta) demek küfürdür. 
2- Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemez. Mesela (Eli var, ayağı var, yürür, iner, çıkar) gibi insanlara benzetmek küfür olur. 
3-Muhammed aleyhisselam son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmez. (Nebi gelmez, ama resul gelir) gibi şeyler söylemek küfürdür. 
4-Ehl-i kıbleye [namaz kılan ve küfre sebep olan inanışı olmayan Müslümana], işlediği günahlardan dolayı kâfir dememek. İbadetler, imandan parça değildir. Yani ibadet etmeyen ve günah işleyen mümine kâfir denmez. Allahü teâlâ, dilerse küçük günaha azap edebilir, büyük günahları affedebilir. 
5-Cennetteki Müslümanlar Allahü teâlâyı görecektir. Mutezile buna inanmaz. 
6-İman ya vardır, ya yoktur, artıp eksilmez. Parlaklığı, kuvveti artıp eksilir. 
7-Kur’an-ı kerim mahlûk [yaratık] değildir. 
8- Mest üzerine mesh etmek caizdir.
9- Mirac ruh ve bedenle birlikte olmuştur. 
10- Mucize ve keramet haktır. 
11-Sahabenin hepsini sevip, hiçbirini kötülememeli, çünkü hepsi cennetliktir
12- Ebu Bekr-i Sıddık, Eshab-ı kiramın en üstünüdür. 
13- Ruh ölmez. 
14-Kabir ziyareti caizdir. Kabirdeki peygamber, şehid ve evliya zatlardan yardım istemek caizdir. 
15- Kabir suali ve kabir azabı haktır. Kabir azabı ruh ve bedene olur. 
16- Şefaate, sırata, hesaba ve mizana inanmak. 
17- Okunan Kur’an-ı kerimin ve verilen sadakanın sevabını ölülere bağışlamak caizdir. Bu sevablar ve dualar ölülere ulaşarak, azaplarının azalmasına veya kalkmasına sebep olur. 
18- Öldürülen, intihar eden de eceliyle ölmüştür. 
19- Peygamberler, küçük büyük, hiçbir günah işlemez. 
20- Cennet ve Cehennem ebedî yani sonsuzdur. Cennet ve Cehennem şu anda vardır. Günahkâr müminler, Cehennemde sonsuz kalmaz, kâfirler sonsuz kalır. 
21- Bugün için, dört hak mezhepten birinde olmak şarttır. Birinde bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. 
22- Kıyamet alametlerinden olan Deccal'in, Dabbet-ül-arz'ın, Hazret-i Mehdî’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine, Güneş'in batıdan doğacağına ve diğer bildirilenlere tevilsiz inanmalı. 
23-Sultana, halifeye isyan caiz değildir. 

(Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mektubat-ı Rabbani, F. Fevaid’den alındı.)
05.12.2013
[Continue Reading]

4 Aralık 2013 Çarşamba

Doğru iman nedir? - 04.12.2013

Sual: İmanın doğru olması için gerekli şartlar nelerdir?
CEVAP: İman doğru olmadıkça, ibadetlere sevab verilmez. Onun için, doğru imanı öğrenip ona göre iman etmek şarttır. İmanın doğru olması için gerekli şartlardan bazıları:
1- İmanda sabit olmak: (Üç yıl sonra İslamiyet’i bırakıp Hristiyan olacağım) diyen, o anda dinden çıkıp kâfir olur.
2- Havf ve recâ arasında olmak: Yani Allah’ın azabından korkmak ve rahmetinden ümit kesmemek gerekir.
3- Can boğaza gelmeden iman etmek: Ölürken, âhiret hâllerini gördükten sonra kâfirin imanı geçerli olmaz, fakat o anda da, Müslümanın günahlardan tevbesi kabul olur.
4- Güneş batıdan doğmadan önce iman etmek: Güneş batıdan doğunca tevbe kapısı kapanır.
5- Gaybı yalnız Allahü teâlâ bilir: Allah bildirirse peygamberin veya evliyanın da bilebileceğine inanmak gerekir.
6- Kâfirliğe sebep olan bir şeyi kullanmamak ve söylememek: Mesela haç takmamak, şakadan da olsa, (Ben kâfirim) dememek gerekir.
7- Dînî bir hükümde şüphe etmemek: Mesela (Namaz ve tesettür farz mı, şarap haram mı?) diye tereddüt etmemek gerekir.
8- İtikadını İslam dininden almak: Tarihçilerin, felsefecilerin değil, Resulullah'ın bildirdiği ve Ehl-i sünnet âlimlerinin açıkladığı şekilde iman etmek.
9- Amentü’deki altı esasa inanmak: Hayrın, şerrin ve her şeyin Allah’tan olduğuna inanmak gerekir. İnsanda irade-i cüziyye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür. İmanın şartını beşe indiren ve yediye çıkaran sapıklar varsa da, imanın şartlarından herhangi birini inkâr eden veya yeni şart ilave eden kâfir olur.
10- Hubb-i fillah, buğd-i fillah üzere olmak: Sevgi ve nefreti yalnız Allah için olmak. Allah düşmanlarını sevmek, onları dost edinmek, Allah dostlarına düşman olmak küfrü gerektirir. Mesela kâfir olan Sokrat’ı sevmek, İmam-ı Gazali’ye düşman olmak gibi.
11- Ehl-i kitabın da cehennemlik olduğuna inanmak: Onların Cennete gireceğine inanan kâfir olur.
12- Ehl-i sünnet vel cemaate uygun itikad etmek: (Bu konu yarınki yazıda açıklanmaktadır.)
04.12.2013
[Continue Reading]

3 Aralık 2013 Salı

Vapur ve trende namaz - 03.12.2013

Sual: Yolculuk esnasında vapurda veya trende kıbleye dönmek şart mıdır?
CEVAP: Evet, kıbleye dönmek şarttır. Seferî olunca, dört rekâtlı farzlar iki rekât kılınır. İki rekât namaz kılana kadar, vapurun, trenin yönü genelde değişmez. Eğer, sağa sola dönerse kıbleye karşı durup, secde yeri yanına pusula koymalı. Vapur veya tren döndükçe, kendisi de kıbleye karşı dönmeli. Yahut başka biri, sağa sola döndürebilir. Vapur ve tren ev gibi olduğu için, namazda göğsü kıbleden ayrılırsa, namazı bozulur. Böyle vasıtalarda kıbleye dönemeyenin, farz namazları sahih olmaz. Bunlar yolda seferi oldukları müddetçe, vardıkları yerde diğer üç mezhepten birini taklit edip iki namazı cem ederek kılabilirler.

SÜNNETLE FARZ ARASINDA

Sual: Sünnetle farz veya farzla sünnet arasında konuşmak, dua okumak caiz midir?
CEVAP: Sünnetle farz, farzla sünnet arasında konuşulmaz. Bu, sünnetin sevabını azaltır. Bir şey okumak da böyle sünnetin sevabını azaltır. Hattâ (Sünnet hiç kabul olmaz, önceki sünneti tekrar kılmak gerekir) diyen âlimler de vardır. (Dürr-ül-muhtar)
Âişe validemiz buyuruyor ki: Resulullah farzdan sonra, (Allahümme entesselâm...) diyecek kadar oturup, hemen son sünnete başlardı.(Müslim)

CUMA NAMAZINI KILARKEN

Sual: Cuma namazının sünnetlerini kılarken, kazaya nasıl niyet edilir?
CEVAP: Cumanın ilk sünnetini kılarken, (Cumanın ilk sünnetini ve ilk kazaya kalmış öğle [ikindi veya yatsı] namazının farzını kılmaya) diye niyet edilir. Cumanın farzından sonra 10 rekât namaz kılınır. Bunun ilk dört rekâtını kılarken, (Cumanın son sünnetini ve ilk kazaya kalmış öğle [ikindi veya yatsı] namazının farzını kılmaya) diye niyet edilir. İkinci dört rekâtı kılarken, (Vaktine yetişip kılamadığım son öğle namazının farzını kılmaya) diye niyet edilir ve farz gibi kılınır. Buna zuhr-i ahir namazı denir, mutlaka kılmalıdır. Cuma namazı kabul olmazsa, bu namaz o günün öğle namazı yerine geçer. Sonra iki rekât daha kılınır, buna da (Vaktin son sünnetini ve ilk kazaya kalmış sabah namazının farzını kılmaya) diye niyet edilir.
03.12.2013
[Continue Reading]

2 Aralık 2013 Pazartesi

Yakasız gömlek giymek - 02.12.2013

Sual: Yakasız gömlekli biri, “(Bir kavme benzeyen onlardandır) hadisi gereğince, kâfir olmamak için yakalı gömlek giymiyorum” diyor. Kâfirlerden gelen elbiseleri giymek küfür mü oluyor?
CEVAP: Hayır. Dinimizde sadece, kâfirlerin haç takmak, zünnar kuşanmak gibi ibadet olarak kullandıkları şeyler yasaktır. Mubah olan âdetlere izin verilmiştir. Resulullah efendimiz, papaz ayakkabısı ve Hristiyan elbisesi giymiştir. (Redd-ül-muhtar)
Gömlek giymek ibadet değil, âdettir. Bu âdet Hristiyanlardan gelmiş olsa bile, ibadet olmadığı için giymenin mahzuru yoktur. Peygamber efendimiz, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar giymek âdette bid’attir. Âdette bid’at olan şeyi yapmak günah değildir. Uçağa binmek de âdette bid’attir, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınlara çarşaf ve erkeklere pantolon giymek günah olmaz.
Peygamber efendimiz, bazen Rum, bazen Arap elbisesi giyerdi. Kolları dar Rum cübbesi giydiği Tirmizî’deki hadis-i şerifle bildirilmiştir. (Mevâhib-i ledünniyye)
(Bir kavme benzeyen onlardandır) hadis-i şerifindeki benzemek, imanda ve ibadetlerde benzemektir. Kılık kıyafetle ilgili şeyler âdettir. Çirkin olmayan âdetlerde kâfirlere benzemek günah olmaz. İbadette kâfirlere benzemek bazı yerlerde mekruh, bazı yerlerde haram, bazı yerlerde küfür olur. Mesela Noel’i kutlamak küfür olur. Fakat kâfir gömleği giymek, uçağa binmek, masada yiyip içmek, çatal kaşık kullanmak, dikiş makinesi, bilgisayar, elbise gibi şeylerse âdettir, bunları kullanmak günah olmaz. Hattâ lüzumlu olanları kullanmak gerekir.
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Resulullah'ın âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak bid'at değildir. Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dînî hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır. Hattâ bir ülkenin âdeti zamanla değişir. Bununla beraber, âdete bağlı şeylerde de, Resulullah’a “sallallahü aleyhi ve sellem” uymak, dünya ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saadetlere yol açar. (1/231)
Bunun için, teke riayet etmek, sağdan başlamak gibi günlük işlerde Resulullah efendimize uymaya çalışmak çok iyi olur.
02.12.2013
[Continue Reading]

Kalbi temizlemeye çalışmalı - 01.12.2013

İslamiyet üç kısımdır:
1- İlim: İslamiyet’in en büyük düşmanı cehalettir. İlim öğrenmek farzdır. Farzları, haramları öğrenmek farz, vacibleri öğrenmek vacib, sünnetleri öğrenmek sünnettir. (Erkek olsun kadın olsun, Müslümanların ilim öğrenmesi farzdır) buyuruyor Peygamber efendimiz. Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeli.
2- Amel: Öğrenilenler tatbik edilmelidir. İlaç, kullanmak içindir. Dağda kalan kimsenin yanında, çeşitli silahlar bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok cesur olsa, kendine hücum eden aslana karşı kullanmadıkça, bu silahların faydası olur mu?
3- İhlâs: Kalbin dünya sevgisinden tasfiyesi yani temizlenmesi için uğraşmak vacibdir. Merhum Hocamız buyuruyor ki:
(Ahlâk bilgilerini öğrenmek, mesela İslam Ahlâkı kitabını okumak farzdır. Bu bilgileri öğrenip onları yapmaya çalışmakla da kalb temizlenir. İslam Ahlâkıkitabındaki kalb hastalıklarını öğrenen, hele hele onları hazmedenin kalbi tasfiye olur. Farzı yapınca, vacib olan kalbin temizlenme işi, kendiliğinden yapılmış olur.)
Şu hâlde, ihlâs elde etmek için, kalbin temizliği şarttır. Mesela namaz kılmak, Kur’ân-ı kerim okumak, salih arkadaşlarla bir araya gelip sohbet etmek gibi şeyler, kalbin temizliği içindir. Eğer kalb, nefsin isteklerinden kurtulursa, hemen zikretmeye başlar. Çünkü kalb boş durmaz. İçindeki su boşalınca bardağa hemen havanın dolması gibi olur. Onun için esas zor olan, kalbin temizlenmesidir. Bu da, nefsin isteklerine engel olmakla olur. Nefsin gıdası dünya nimetleri değil, haramlardır. Mübarek bir zat buyuruyor ki:
(Hakiki Müslüman ol, layıkıyla ibadet et, Allah’a teslim ol, istersen dünya saltanatı içinde yaşa! Hiç mahzuru yoktur. Yeter ki sadakatle İslamiyet’e uy!)
İnsanların kalbleri hastadır. Bu hastalığın tedavisi şarttır. Bunun doktoru da, İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi büyüklerin ruhlarıdır. Evet, onlar vefat ettiler, ama ruhları bizden ayrı değildir. Onlar vefat etmekle bizi bırakmazlar, bizden ayrılmazlar. Ancak, istifade etmek için mutlaka hatırlamak, anmak, onlara Fatiha okuyarak irtibat kurmak gerekir. Yoksa sadece bakıp geçerler, istifade edemeyiz. Gerek kitaplarını okuyarak, gerekse kabirlerine giderek bir bağlantı kurmalıdır. Onlar zaten feyz vermeye, tedaviye, kurtarmaya hazırdır. Bir adım atana, onlar on adım yaklaşır.
01.12.2013
[Continue Reading]
Powered By Blogger · Designed By Seo Blogger Templates