Türkiye gazetesi Bizim Sayfa isimli bölümde yer alan köşe yazıları, dini sohbetler, fıkh ve ilmihal konuları ile şiirlerle menkıbeler.
2 Ekim 2015 Cuma
AFGANİSTANLI ÂLİM İbnü's-Semmâk Herevî
Zamanının bir tanesi: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
Namaz dinin direği değil mi?
Mürşid-i kâmili beğenmeyen genç!
"Bilin bakalım avucumda ne var?"
1 Ekim 2015 Perşembe
"Buyurun efendim, hoş geldiniz"
30 Eylül 2015 Çarşamba
Keramet ve istikamet
Cami ve mescitlere gitmenin edepleri...
Hızır’ı görmek istiyordu, ama…
29 Eylül 2015 Salı
“Emanete hıyânet ettin!..”
“Allahü teâlâdan hayâ ediniz!”
Her şeyin kıymetini, ehli bilir
Nimet, faydalı şey demektir. Şükür ise, bütün nimetleri İslâmiyete uygun olarak kullanmak demektir. Her nimetin, külfet karşılığı olduğunu da unutmamak lâzımdır. Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmaktan daha büyük bir nimet olmaz. Allahü teâlâ, nimetlerini dilediğine ihsân eder çünkü O, pek çok nimet ihsân edicidir. Âhırette Cennete gidecek olanlar, dünyada, birkaç gün dert, belâ çekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin kıymetini anlayamaz ve ebedî nimetlerin kıymetini bilemezlerdi. Açlık çekmeyen, yemeğin lezzetini anlayamaz, acı çekmeyen de, rahatlığın kıymetini bilemezdi. Malı alınteri ile kazanmayan, mîrâsa konan, kaçakçılık, istifçilik yapan, yahut kendisine piyango, toto vurmuş olan, malın kıymetini bilemez. Câhil kimseler de, ilmin, âlimin ve evliyanın kıymetini anlayamaz ve bilemezler.
Vaktiyle bir genç, Allah adamlarını, evliyâyı, ilmi yetmediği, anlayamadığı için inkâr eder, onları kabul etmezmiş. Bir gün Zünnûn-i Mısrî hazretleri, bu gençle karşılaşır ve bu gence yüzüğünü verip;
-Bunu çarşıya götür, bir altına sat buyurur. Genç yüzüğü alır, çarşıya götürür. Çarşıdakiler, yüzüğe bakarlar ve bir gümüşten fazla vermezler. Genç geri gelip durumu anlatınca, Zünnûn-i Mısrî hazretleri;
-Şimdi de bu yüzüğü mücevherâtçılara götür, bakalım ne verirler buyurur. Genç yüzüğü mücevherâtçılara götürür ve onlar yüzüğe bin altın fiyat biçerler. Genç geri dönüp durumu haber verince Zünnûn-i Mısrî hazretleri, gence dönüp;
-Senin Allahü teâlânın sevgili kullarını anlamadaki ilmin, çarşıdakilerin bu yüzüğün kıymetini bilmemeleri ve ona göre değer biçmeleri gibidir, buyurur. Genç bu söz üzerine tövbe ederek kalbinden o inkârı atar ve Allah adamlarına muhabbet etmeye başlar...
Netice olarak, insanların kavuştuğu her nimet, Allahü teâlâya îmân etmenin neticesinde, Onun merhameti ve ihsânıdır. İnsânlara gelen her musîbet ve felâket de, Allahü teâlâyı inkâr etmenin, kızgınlığın, nefretin ve düşmanlığın netîcesidir. Allahü teâlâ, bütün insanlara, sayılamayacak kadar çok nimet, iyilik vermiştir. Îmân, ilim, sıhhat, mal, evlât, büyük nimetlerdendir. Allahü teâlânın nimetini hakîr görmek, şükretmemek, nimete kıymet vermemek olur. Nimetin kıymeti bilinmeyince, hakkı gözetilmeyince elden gider. Şükredilince ve hakkı gözetilince elde kalır ve artar. Sûre-i İbrâhîmin 7. âyetinde meâlen buyurulduğu gibi:
(Nimetlerimin kıymetini bilir, şükrederseniz, yani emrettiğim gibi kullanırsanız, onları arttırırım. Kıymetlerini bilmez, bunları beğenmezseniz, elinizden alır, şiddetli azâb ederim.)
“Allahü teâlâya sığın, seni kurtarır”
Yaratılanı hoş gör Yaratan’dan ötürü
"Canımız üzüm ister, kim getirir!"
20 Temmuz 2015 Pazartesi
Kötülük edene de iyilik etmeli
Vaktiyle gece, gündüz içki içen zengin bir kimse vardı. Bir gün yine içki meclisini kurar ve kölesine dört dirhem vererek meyve ve benzeri şeyler almasını söyler. Köle dört dirhemi alıp, istenilen şeyleri almak için çarşıya çıkar.
Allahü teâlâ, kullarının günâhlarını affedicidir, kerîmdir, rahîmdir, lutfu, ihsânı boldur ve merhameti çoktur. Kendisine isyân edenlere de, merhametinden, rızıklarını kesmeyip göndermektedir... Vaktiyle gece, gündüz içki içen zengin bir kimse vardı. Bir gün yine içki meclisini kurar ve kölesine dört dirhem vererek meyve ve benzeri şeyler almasını söyler. Köle dört dirhemi alıp, istenilen şeyleri almak için çarşıya çıkar. Yolda din büyüklerinde Mansur bin Ammar hazretlereni, yoksul bir kimse için yardım toplamakta olduğunu görür. Oraya doğru yaklaşır. Mansur bin Ammar hazretleri; ''Kim bu yoksul kimseye dört dirhem verirse, ona dört tane duâ edeceğim'' buyurur. Bunları işiten köle, elindeki dört dirhemi o yoksul kimseye verir. Bunun üzerine Mansur bin Ammar hazretleri;
-Ne istiyorsan, isteğini söyle, o isteğinin olması için duâ edeceğim buyurur. Köle;
-Ben köleyim, kölelikten kurtulup, hürriyetime kavuşmak istiyorum der. Bu hususta duâ edilir. İkinci isteği sorulunca köle;
-Bu dört dirhemin yerine tekrar dört dirhemim olsun isterim der ve gerekli duâ yapılır. Üçüncü isteği sorulunca;
-Benim şu andaki sâhibim, efendim fâsık bir kimsedir. Onun tövbe edip bu günahlardan kurtulmasını istiyorum der ve bu hususta da duâ edilir. Dördüncü isteği sorulduğu zaman köle;
-Allahü teâlânın, beni, efendimi sizi ve burada bulunanları affetmesini istiyorum der ve bu hususta da Mansur bin Ammar hazretleri duâ ederler.
Köle, eli boş olarak efendisinin yanına gelir ve olanları anlatır. Efendisi;
-İlk olarak ne istedin diye sorar. Köle;
-Hürriyetimi istedim deyince efendisi;
-Seni azad ettim, artık hürsün, ikinci olarak ne istedin diye sorar. Köle;
-Verdiğim dört dirhemin yerine dört dirhemimin olmasını deyince efendisi;
-Peki al sana dört bin dirhem, üçüncü olarak ne istedin der. Köle;
-Senin bu hâlden tövbe etmeni istedim deyince efendisi;
-Artık içki içmeyeceğim, şimdiye kadar olanlar için de tövbe ettim ve iyi bir Müsüman olmak için çalışacağım, dördüncü olarak ne istedin deyince köle;
-Allahü teâlânın, beni, seni ve hepimizi affetmesini istedim der. Bunları işiten efendisi,
-İşte bu benim elimde değil der. Gece bu şahıs bir rüya görür. Rü'yasında kendisine; “Sen elinden gelen üç şeyi yaparsın da, bizim her şeye gücümüz yettiği hâlde o bir şartı yapmaz mıyız! Seni de, köleni de, yanındakileri de, Mansur bin Ammar'ı ve orada bulunanları da affettik” buyurulur.
Netice olarak iyilik edene iyilik etmeli, kötülük edeni de affetmelidir.
20.7.2015
Şevval ayında ( bu ayda ) oruç
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: ''Ramazandan sonra Şevval ayında da 6 gün oruç tutan, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.''
Sual: Ramazandan sonra, Şevval ayında oruç tutmanın önemi nedir?
CEVAP: Her zaman oruç tutmak sevabdır. Hadis-i şerifte, (Oruç, Cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır) buyuruldu. (Buhârî)
Şevval ayında tutulan orucun çok sevabı vardır. Üç hadis-i şerif:
(Ramazandan sonra Şevval ayında da 6 gün oruç tutan, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.) [Taberânî]
(Ramazan orucuyla Şevvalde de 6 gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş sayılır.) [İbni Mâce]
(Ramazan ayı orucu on aya, Ramazandan sonra tutulan 6 gün oruç da iki aya mukabil olur ki, böylece bir yıl oruç tutma sevabına kavuşulur.) [İbni Huzeyme]
Bu 6 gün orucun bayramdan sonra hemen tutulması iyidir. Aralıklı tutmak da caizdir. Kazaya niyet ederek tutmalı. Kaza oruçlarını, pazartesi ve perşembe günleri tutmak daha iyidir.
İKİ GÜN KAZA ORUCU
Sual: Ramazan ayında tuttuğumuz oruçlar tam isabet etse, yani 30 gün oruç tutsak, yine bayramdan sonra iki gün oruç tutmak gerekiyor mu?
CEVAP: Evet, hilâl dinin emrine uygun gözetlenemediği için, tutulan oruçların tamamı, Ramazana rastlasa bile, ilk ve son günü şüpheli olduğundan, bayramdan sonra iki gün kaza orucu tutmak gerektiği Bahr, Hindiyye, Kadıhan gibi muteber eserlerde yazılıdır. Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri de, (Böyle yerlerde bulunan Müslümanların bayramdan sonra, kaza niyetiyle, iki gün daha oruç tutmaları lazımdır) buyurmuştur.
Şevval ayında altı gün oruç tutarken, kazaya da niyet edilirse, bu iki günlük kaza orucu da tutulmuş olur.
SOLAK OLANIN YİYİP İÇMESİ
Sual: S. Ebediyye kitabında, (Sağ elle yiyip için! Çünkü şeytan, sol elle yiyip içer!) hadisi bildirildikten sonra; giyinmek, yiyip içmek gibi âdetteki sünnetleri mazeretsiz yapmamanın tenzihen mekruh olduğu ve Peygamber efendimizin ekmeği sağ, karpuzu sol eline alıp yediği, bir ihtiyaç olunca, sol elle yiyip içmenin caiz olduğu bildiriliyor. Solak olanın, sol elle yiyip içmesi, caiz değil mi?
CEVAP: Elbette caizdir. Resulullah efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, iyi şeylere sağdan başlamak, yiyip içmek, giyinmek ve sakal bırakmak gibi zevaid sünnetlerini unutarak veya bir özürle terk etmek caizdir. Bunlar, tenzihen mekruh olduğu için, özürsüz bile terk edilse günah olmadığı S. Ebediyye’de, Hadîka’dan alınarak bildirilmektedir. Bir mazeret olmadıkça, elbette bu sünnetlere de uymalıdır.
20.7.2015