<data:blog.title/>

<data:blog.pageName/>-<data:blog.title/>









Abdüllatif UYAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Abdüllatif UYAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2013 Perşembe

Güzel bir emr-i maruf - 19.12.2013

Elli altmış yaşlarında bir Müslüman, bir gün çeşme başında abdest alıyordu ki Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin onu görüp çok üzüldüler. Çünkü doğru almıyordu abdestini.
Edeple yaklaştılar:
“Selamün aleyküm amca.”
“Aleyküm selam evlatlar.”
Hazret-i Hasan:
“Amcacığım, biz iki kardeşiz. Aramızda ‘Ben daha doğru abdest alıyorum’ diye bahse girdik. Bize, bu konuda hakem olur musunuz?” dedi.
Adam sevdi onları:
“Olurum tabii” dedi.
“Sağolun amca. Şimdi izninizle biz birer abdest alalım. Kararı siz verin. Bakalım hangimiz bahsi kazanacak?”
“Peki haydi bakalım.”
Önce Hazret-i Hasan; farzına, sünnetine ve bütün edeplerine riayet ederek mükemmel bir abdest aldı.
Ve kardeşine dönüp:
“Sıra sende” dedi.
Hazret-i Hüseyin de mükemmel bir abdest aldı. Yaşlı adam onları dikkatle takip ediyordu.
Hazret-i Hüseyin sordu:
“Hangimiz kazandık amca?”
“İkiniz de kazandınız çocuklar, ben kaybettim” dedi.
“Nasıl yani amca?”
“Evlatlarım! İkiniz de çok doğru ve mükemmel abdest aldınız ve bana da öğrettiniz. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Allah sizden razı olsun” dedi.
Çocuklar:
“Sizden de amca” dediler.
Ve ayrılıp gittiler...
19.12.2013
[Continue Reading]

17 Aralık 2013 Salı

Sadaka vermeden edemezdi - 17.12.2013

Hazret-i Hasan (radıyallahü anh), çok cömertti. İki defa her şeyini Allah rızası için dağıttı.
Bir kişinin:
"Yâ Rabbî! Bana on bin altın ihsan eyle" dediğini işitti.
Acele evine gitti.
On bin altın aldı.
Ve ona ihsan etti. Zira o, sadaka vermeden edemezdi.
? ? ?
Hazret-i Hüseyin ile herhangi bir şeyi aldıklarında, sıkı pazarlık eder, ucuz almaya çalışırlardı.
Bir gün kendilerine:
"Bir günde binlerce dirhem sadaka veriyorsunuz da bir şey satın alırken niçin uzun uzun pazarlık edip yoruluyorsunuz?" dediler.
Cevap olarak:
"Biz verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır. Fakat alış-verişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasıdır" buyurdular.
? ? ?
Hazret-i Hasan yirmi beş kere yaya olarak Hacca gitti. On beş erkek ve sekiz kız evladı vardı. Soyundan gelenlere "şerif" denir.
Çok nasihat ederdi.
Nasihat olarak:
"İlme çalışınız, İslamiyet’i öğreniniz. Ezber zorunuza gidiyorsa yazınız" buyururdu.
Efendimiz Onu ve ehl-i beytini çok severdi.
Bir gün Ehl-i beyti için:
"İçinizden en hayırlısı Ali, gençler arasında en hayırlıları Hasan ile Hüseyin, kadınların en hayırlısı Fatıma'dır" buyurdu.
17.12.2013
[Continue Reading]

"Ey Ehl-i Beytim!" - 16.12.2013

Hazret-i Ebu Hureyre (radıyallahü anh) şöyle anlatır:
“Hasan'ı ne zaman görsem gayriihtiyari gözlerim yaşla dolar.
Çok iyi hatırlıyorum.
Seneler önceydi.
Resulullah (aleyhisselam) Onu kucağına aldı. Efendimizin Mübarek sakallarıyla oynardı.
Henüz pek küçüktü.
Ona sevgiyle baktı.
Ve bütün kalbiyle:
‘Yâ Rabbî! Ben bunu çok seviyorum. Sen de sev, Onu sevenleri de sev’ buyurdu.”
? ? ?
Rivayet edilir ki:
“Bir gün de Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin'i kastederek:
‘Allah’ım! Ben bu ikisini seviyorum. Sen de bunları sev. Onları sevmeyenleri sen de sevme’ diye dua etti.”
? ? ?
Yine o anlatıyor:
“İyi hatırlıyorum. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hasan, Hazret-i Hüseyin, Hazret-i Fatıma ve Hazret-i Ali'yi (radıyallahü anhüm) bir örtü içine alıp, Ahzab suresi otuz üçüncü âyet-i kerimesini okudu.
Onlara sevgiyle baktı.
Sonra ellerini kaldırıp:
‘Ey Allah’ım! Benim Ehl-i beytim bunlardır’ dedi.
Ve onlara döndü.
Muhabbetle bakıp:
‘Ey Ehl-i Beytim! Allahü teâlâ sizlerden her kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir taharetle temizlemek irade ediyor’ buyurdu.”
16.12.2013
[Continue Reading]

Bize yazıklar olsun! - 15.12.2013

Bir gün Hazret-i Hasan (radıyallahü anh) ağlıyordu.
Kendisine:
"Niçin ağlarsınız?" dediler.
Onlara baktı.
Ve bir "ah!" edip:
"Bize yazıklar olsun!" dedi.
Anlamadılar.
Sordular ki:
"Niye ah edersin?"
Cevaben:
"Daha ne olsun, yedi gündür hanemize misafir gelmedi. Ona ah ederim" dedi.
? ? ?
Hazret-i Hüseyin de bir gün namaza duracaktı. Seccadenin üzerinde titremeye başladı.
Onu görenler:
"Niçin titrersiniz?" dediler.
Merak etmişlerdi.
O, bir “ah” çekti.
Ve onlara dönüp:
"Az sonra Rabbimin huzuruna çıkacağım, nasıl titremeyeyim" buyurdu.
? ? ?
Ebu Eyyub-i Ensari (radıyallahü anh) anlatıyor:
“Bir gün Resulullah Efendimizin huzuruna girmiştim.
Hasan Hüseyin de vardı.
Önünde oynuyorlardı.
Henüz küçük idiler.
Çok da sevimliydiler.
Efendimize:
‘Yâ Resulallah! Sen bunları çok mu seviyorsun?’ dedim.
Bana döndüler.
Ve tebessümle:
‘Nasıl sevmem. Bunlar benim dünyada öpüp hakladığım iki reyhanımdır’ buyurdu.
Çok duygulandım.
Sevgim ziyade oldu.”
15.12.2013
[Continue Reading]

Bu nasıl bir cömertlik - 14.12.2013

Hazret-i Hasan, Hazret-i Hüseyin ve Abdullah bin Cafer "radıyallahü anhüm", uzun bir sefere çıkmışlardı.
Bir müddet yol aldılar.
Daha sonra acıktılar.
Ve bir kadın gördüler.
Ona yaklaşıp:
"Hiç yiyecek bir şeyin var mıdır?" diye sordular.
Kadıncağız:
"Evet var" dedi.
Tek koyunu vardı.
Hemen kesti onu.
Ve onları doyurdu.
? ? ?
Aradan yıllar geçti.
Bu kadın fakirleşti.
Geçim için Medine'ye geldi.
Hazret-i Hasan onu gördü.
Bir görüşte tanıdı kadını.
Hâlini sorup anladı.
Ona “bin koyun” verdi.
Ayrıca “bin altın” verip kardeşi Hüseyin'e gönderdi.
? ? ?
Kadın çok memnundu.
Hazret-i Hüseyin’e gitti.
Hazret-i Hüseyin sordu:
"Hasan ne verdi sana?”
"Bin koyunla, bin altın” dedi.
Hizmetçisine dönüp:
"Bana bin altın getir!” dedi.
O da “peki” dedi.
Ve getirip verdi.
Hazret-i Hüseyin o “bin altın”ı kadına verdi. Bin adet de koyun vereceğini vadedip Abdullah bin Cafer'e gönderdi.
O da sordu kadına:
"Hüseyin ne verdi sana?"
"Bin altın, bin de koyun.”
"Pekâlâ" dedi.
O da “bin altın” ve “bin koyun” verip gönderdi kadıncağızı...
14.12.2013
[Continue Reading]

Güreşe tutuştular!.. - 13.12.2013

Hazret-i Hasan, Hazret-i Aliyy-ül Mürteza’nın (radıyallahü anhüma) ilk oğlu, Resûl-i ekremin de torunudur.
O dünyaya geldiğinde Ramazan-ı şerifti.
Efendimiz sevindi.
Hazret-i Hasan, doğar doğmaz Resulullah Efendimizin kucağında buldu kendini.
İlk Onu gördü.
Ondan feyz aldı.
Onun terbiyesiyle yetişti ki, bu, her kişiye nasip olmayan bir ulu devletti.
***¥
Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, çocukken bir gün güreşe tutuştular.
Resulullah Efendimiz de yanlarındaydı ve ne hikmetse Hasan’ı teşvik buyuruyordu.
Hâlbuki Hasan büyüktü.
Hüseyin ondan küçüktü.
Hazret-i Fatıma bunu gördü.
Garibine gitti.
Çok da merak etti.
Zira küçüğe yardımcı olmasını umuyordu. Öyle düşünüyordu.
Efendimize döndü:
“Babacığım!”
“Buyur kızım.”
“Görürüm ki, Hasan’ı tutarsınız.”
“Evet kızım, öyle.”
O, bu cevabı aldı.
Daha da meraklandı.
Ve babasına “Ama Hasan büyüktür babacığım. Hüseyin küçüktür. Küçüğe yardım etmek daha münasip değil midir?” dedi.
Efendimiz dinledi.
Ve tebessüm edip:
“Doğru dersin kızım. Ama Cebrail de Hüseyin’e yardım ediyor” buyurdular.
www.siirlerlemenkibeler.com
13.12.2013
[Continue Reading]

Sen doğru sözlüsün - 12.12.2013

Cebrail aleyhisselam Efendimize ilk vahyi getirince, bunu ilk olarak Hazret-i Hatice öğrendi.
Ve destek verdi.
Çok da sevindi.
Kendisine "Biliyorum ki sen doğru sözlüsün. Güzel huylu ve iyi ahlaklısın. Senin, bu ümmetin Peygamberi olacağını umuyordum" dedi.
Ve hiç tereddütsüz:
"İnanıyorum" dedi.
? ? ?
Kâfirlerin alay ve eziyetlerine karşı, Resulullah'a teselli verirdi. Bütün malını, Onun uğruna feda etti. Onu hiç incitmedi.
Bir kere üzmedi.
Bilakis sevindirdi.
Altmış beş yaşında Mekke'de vefat edip Hacun mezarlığında defnedildi.
Peygamberimiz, Onun vefatına çok üzüldü.
Kederlendi.
Hüzünlendi.
Zira o, Peygamber Efendimize, evladına ve her insana karşı çok şefkatliydi. Ev işlerini iyi bilirdi. Zeki ve akıllıydı.
? ? ?
Efendimiz Onun hakkında “Hem çocuk annesi hem de ev işlerini tanzim eden hatun" buyururdu. Bir gün yine Onu methediyordu.
Hazret-i Âişe dinliyordu. Bir ara dayanamayıp "Cenab-ı Hakk size daha iyisini verdi" dedi.
Efendimiz dinledi.
Ve Ona dönüp:
"Hayır, ondan iyisi verilmedi. Herkes bana yalancı derken, o bana inandı. Herkes bana eziyet verirken, o beni ferahlandırdı" buyurdu.
12.12.2013
[Continue Reading]

"Ey cin kavmi!.." - 11.12.2013

 (Dünden devam)
Aliyy-ül Mürteza kalktı ve sağ kalanlara:
‘Ey cin kavmi! Başınızı kaldırın. Muhakkak, Allahü teâlâ zalim ve kibirli olanları helak etti’ diye seslendi.
Ve ardından:
‘Ey cin kavmi! Biliniz ki şimdi Muhammed Mustafa devridir. Yeryüzü baştan başa zulümle dolmuşken, iman ve adaletle dolsa gerektir’buyurdu.
Onları İslama davet etti.
Habîb-i Ekrem’i methetti.
Mucizelerinden bahsetti.
? ? ?
Cin taifesinin kurtulanları, Hazret-i Ali’nin ilim ve kemaline hayret edip Hakka boyun büktüler.
Teslimiyet gösterdiler.
Ve Ona dönüp:
‘Allah’a, Allah’ın Resulüne ve Resulünün elçisine inandık. Sözleri doğrudur. Seni yalanlamıyoruz’ dediler.
Şehadeti söylediler.
Ve imana geldiler...”
? ? ?
Hazret-i Selman der ki:
“Bu esnada gece oldu.
Yine o deveye binip ve Arfeta’yı takip edip sabah olmadan Harre denilen yere ulaşıp sabah namazını Resulullah’la kıldık.
Efendimiz bizi gördü.
Sevinip hamdeyledi.
Ali bin Ebi Talip’e döndü ve ‘Yâ Ali! Bu Cin kavmini ne hâlde ve nasıl buldun?’ diye sordu.
O da cevaben:
‘Yâ Resulallah! Hayır duanız bereketiyle, Elhamdülillah, Allahü teâlâya iman getirip Müslüman olmakla şereflendiler. Ama bu daveti kabul etmeyenler, Allahü teâlânın izniyle gökten inen ateşle helak oldular’ diye arz etti.”
11.12.2013
[Continue Reading]

10 Aralık 2013 Salı

"Ey cin kavmi!.." - 11.12.2013

 (Dünden devam)
Aliyy-ül Mürteza kalktı ve sağ kalanlara:
‘Ey cin kavmi! Başınızı kaldırın. Muhakkak, Allahü teâlâ zalim ve kibirli olanları helak etti’ diye seslendi.
Ve ardından:
‘Ey cin kavmi! Biliniz ki şimdi Muhammed Mustafa devridir. Yeryüzü baştan başa zulümle dolmuşken, iman ve adaletle dolsa gerektir’buyurdu.
Onları İslama davet etti.
Habîb-i Ekrem’i methetti.
Mucizelerinden bahsetti.
? ? ?
Cin taifesinin kurtulanları, Hazret-i Ali’nin ilim ve kemaline hayret edip Hakka boyun büktüler.
Teslimiyet gösterdiler.
Ve Ona dönüp:
‘Allah’a, Allah’ın Resulüne ve Resulünün elçisine inandık. Sözleri doğrudur. Seni yalanlamıyoruz’ dediler.
Şehadeti söylediler.
Ve imana geldiler...”
? ? ?
Hazret-i Selman der ki:
“Bu esnada gece oldu.
Yine o deveye binip ve Arfeta’yı takip edip sabah olmadan Harre denilen yere ulaşıp sabah namazını Resulullah’la kıldık.
Efendimiz bizi gördü.
Sevinip hamdeyledi.
Ali bin Ebi Talip’e döndü ve ‘Yâ Ali! Bu Cin kavmini ne hâlde ve nasıl buldun?’ diye sordu.
O da cevaben:
‘Yâ Resulallah! Hayır duanız bereketiyle, Elhamdülillah, Allahü teâlâya iman getirip Müslüman olmakla şereflendiler. Ama bu daveti kabul etmeyenler, Allahü teâlânın izniyle gökten inen ateşle helak oldular’ diye arz etti.”
11.12.2013
[Continue Reading]

''Bizler doğru yoldayız'' - 10.12.2013

  (Dünden devam)
Selman-ı Farisi (radıyallahü anh) der ki: Aliyy-ül Mürteza imam oldu. Ben ve Arfeta ona uyup sabah namazını kıldık.
Duamızı yaptık.
Ortalık aydınlandı.
Gördük ki etrafımızı cin askerleri çevirmiş. Gözleri meşale gibi ışık saçar.
Heybetle duruyorlar.
Ali bin Ebi Talip bunlara hiç iltifat etmeyip o cin taifesine hitap etti.
İslam’a davet etti.
Bir cin itiraz edip:
‘Yâ Ali! Âbâ ve ecdadımızın dîni bâtıl mı demek istersin?’ dedi.
? ? ?
Ali bin Ebi Talip:
‘Biz doğru yoldayız. Sen, Allahü teâlânın ayetlerini tasdik etmiyor, inkâr ediyorsun’ buyurdu.
Canı sıkılmıştı.
Yüzünü göğe çevirdi.
İsm-i âzamı okudu.
Ve ellerini kaldırıp:
‘Ey yardım edicilerin en hayırlısı olan Allah’ım! Bunların üzerine ateş yağdır. Bunların içinden inat ve inkâr edenlerini helak et!’ diye dua etti.”
? ? ?
Hazret-i Selman der ki:
“O anda bir zelzele olup gökten ateş yağmaya başladı. Cinnîler bunu görünce hepsi yüzleri üzerine düştüler.
Ben dahi korktum.
Kendimden geçtim.
Sonra ayıldım.
Gördüm ki birtakım cinnîleri semadan gelen ateş yakmış.
Üzerlerini duman kaplamış. (Devamı yarın)
10.12.2013
[Continue Reading]

8 Aralık 2013 Pazar

"İkiniz benimle gelin - 09.12.2013

 
(Dünden devam)
Selman-ı Farisi (radıyallahü anh) der ki:
“Hazret-i Ali kalktı ve ‘Yâ Resulallah! Emret, bu hizmete ben gideyim’diye arz etti.
Efendimiz sevindi.
Arfeta’ya dönüp:
‘Bu gece Harre’de hazır ol. Senin yanına bir kimse vereyim ki benim hükmümle hükmeder, benim dilimle söyler, benim haberimi cin taifesine doğru iletir’ buyurdu.
? ? ?
Arfeta cin taifesindendi.
Derken yatsı oldu.
Yatsıyı Resulullah’la kıldık.
Eshab’ın hepsi dağıldı.
Efendimiz bize dönüp:
‘Yâ Selman! Yâ Ali! Benimle geliniz’ buyurdu.
Harre’ye vardık.
Gördük ki koyun büyüklüğünde bir deveye Arfeta binmiş, at kadar bir deveyi de, elinde tutmuş. Resulullah Hazret-i Ali’yi o deveye bindirdi.
Arkasına da beni.
Gözlerimi sarığın ucuyla bağlayıp ‘Yâ Selman! Ali sana, gözünü aç demeyince açma. Deveden in demeyince inme. İşittiklerinden korkma’ buyurdu.
Ve Ali’ye dönüp:
‘Haydi gidiniz!’ buyurdu.
Biz de Arfeta’nın peşinden süratle yola koyulduk.
Sabah oldu.
Hazret-i Ali bana:
‘Sen in!’ dedi.
Ben de indim.
Gördüm ki otsuz, susuz, ağaçsız, taşlık bir yere gelmişiz." (Devamı yarın)
09.12.2013
[Continue Reading]

"O, cin taifesindendir!" - 08.12.2013

Selman-ı Farisi (radıyallahü anh) rivayet eder: “Yağmurlu bir günde mescitte, Resulullah’ın huzurunda bazı Eshapla oturuyorduk. O sırada biri geldi. Bize selam verdi. Hepimiz sesi işittik. Ama selam vereni görmedik. Resulullah onun selamını alıp ‘Cin taifesinden kardeşinizdir, selamını alınız’ buyurdu. Hepimiz:
‘Aleyküm selam’ dedik. Efendimiz ona sordu:
‘Sen kimsin?’
O görünmez kişi: ‘Yâ Resulallah! Köleniz, cin taifesinden Şemrah oğlu Arfeta’yım’ diye arz etti.
Resulullah:
‘Merhaba yâ Arfeta! Allahü teâlâ sana rahmet eylesin. Kendi suretinle bize görün’ buyurdu.
O da öyle göründü. Vücudu kıllı, saçları yüzünü bürümüş, iki gözleri bir tarafa kaymış, ağzı göğsünün üzerinde ve fil dişi gibi dişleri vardı. Onu böyle gördük. Hepimiz korktuk.
O acayip şahıs ‘Yâ Habiballah! Kavmimi dîne davet için ben kulunuzla bir kimse gönder. Yine sağ-salim getirip teslim ederim’ dedi.
Efendimiz bize:
‘Bu hizmete, bununla birlikte kim giderse ona cennet vacip olur’buyurdular.
Korkudan cevap veremedik. Resulullah üç kere sordu.
Kimse cevap veremedi. (Devamı yarın)
08.12.2013
[Continue Reading]

Güneş tekrar döndü!

Resûl-i Ekrem Efendimizden sonra Hazret-i Ali, bir grup sahabiyle Babil’e giderken, Fırat nehrinin üzerinden geçmek istediler.
Vakit ikindiydi.
Namaz kılacaklardı.
Abdest aldılar.
Hazret-i Ali imam oldu.
Bazı Eshab cemaat oldu.
İkindi namazını kıldılar.
Diğer Eshab, hayvanlarını sudan geçirmekle meşguldüler.
? ? ?
Ancak iş uzun sürdü.
O arada güneş battı.
Namaz kılamadılar.
Hepsi çok üzüldü.
Hazret-i Ali’ye geldiler.
Vaziyeti arz ettiler.
O da çok üzüldü.
Hemen dua etti.
Allahü teâlâ Onun duasını kabul edip Güneş'i geri döndürdü.
Eshab Güneş'i gördüler.
Sevince garkoldular.
“Aaa, güneş batmamış” deyip sevinçle namazlarını kıldılar.
Güneş yine battı.
Şiddetli ses çıktı.
Eshab duydular.
Ve çok korktular.
Şöyle ki korkularından tehlil, tesbih ve istiğfarla meşgul oldular.
? ? ?
Muaz bin Cebel (radıyallahü anh) şöyle rivayet eder:
“Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün eshab-ı kirama ‘Ali bin Ebi Talib’in sevgisi öyle bir taattır ki hiçbir günah, o varken zarar veremez. Ali’ye düşmanlık da öyle bir günahtır ki hiçbir sevap, o varken fayda veremez’ buyurdu.”
07.12.2013
[Continue Reading]

6 Aralık 2013 Cuma

İkindi namazın geçti mi? - 06.12.2013

Hakk teâlâ, Hazret-i Ali (radıyallahü anh) için, iki kere Güneş'i batıdan tekrar geri döndürdü.
Rivayet edilir ki:
“Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir gün nurlu evlerinde bazı sahabilerle oturuyorlardı.
Ali bin Ebi Talib de vardı.
O ara Hazret-i Cibril geldi.
Efendimize vahiy getirdi.
Vahyin manevi ağırlığından, Sevgili Peygamberimiz mübarek başını Hazret-i Ali’nin dizine koydu.
Bir müddet kaldırmadı.
O arada güneş battı.
? ? ?
Ancak Ali bin Ebi Talib ikindi namazını kılmamıştı.
Vahyin tesiri geçti.
Efendimiz kendine geldi ve Hazret-i Ali’ye ‘Yâ Ali! İkindi namazın geçti mi?’ diye sordu.
Hazret-i Ali:
‘Evet yâ Resulallah!’ dedi.
Ancak ima ile kılmıştı.
? ? ?
Efendimiz üzüldü.
Güneş'e emretti.
Güneş batmışken Allahü teâlânın izniyle geri geldi.
Dağın üstünde durdu.
Efendimiz:
“Yâ Ali! Bak, güneş henüz batmamış” buyurdu.
Hazret-i Ali, Güneş'e baktı.
Hemen fırlayıp kalktı.
Ve ikindi namazını kıldı.
O namazını bitirdi.
O vakit güneş battı.
Esma binti Ümeys ‘Güneş batarken, buzağı sesi gibi bir ses işittik’ demiştir.”
06.12.2013
[Continue Reading]

5 Aralık 2013 Perşembe

Siz kimleri isterseniz? - 05.12.2013

Hazret-i Osman (radıyallahü anh), bir gün Efendimize geldi.
Selam verdi.
Ve ardından:
"Yâ Resulallah! Bugün bizim eve yemeğe buyurur musunuz" dedi.
Memnun oldular.
Ve tebessüm edip "Yemeğe, yalnız beni mi çağırırsın yâ Osman?”buyurdular.
Arz etti ki:
"Siz kimi isterseniz, onlar da buyursun yâ Resulallah!”
? ? ?
Efendimiz, Eshabdan birkaç kişiyi daha alıp yola çıktılar. Hazret-i Osman gayet sevinçliydi.
Mutluydu.
İçi içine sığmıyordu. Çünkü Resulullaha ziyafet veriyordu.
Zaten bütün sahabilerin bir tek gayesi vardı.
Resulullah’ı sevindirmek.
Bu, en büyük nimetti onlar için.
En büyük kârdı.
Büyük kazançtı.
? ? ?
Hazret-i Osman, yürürken Efendimizin mübarek ayaklarına bakıyor, parmaklarıyla bir şeyler hesap ediyordu.
Efendimiz sordular:
"Ne yapıyorsun öyle?"
"Adımlarınızı sayıyorum yâ Resulallah!”
"Niçin sayıyorsun?"
"Her adımınıza bir köle azat edeceğim de onun için.”
İşte muhabbet bu.
Sevgi bu olsa gerek.
Hazret-i Osman'ın yüzlerce kölesi vardı. Hepsini azat etti o gün. ("Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn" kitabından alınmıştır.)
05.12.2013
[Continue Reading]

4 Aralık 2013 Çarşamba

Ahirette rezil olacağıma! - 04.12.2013

Ahlaksız bir kadın Hazret-i Ömer'in çok sevdiği bir gence musallat olmuştu. Elde edemeyince bir kocakarıya gidip “Beni falan gençle buluştur" diye yalvardı.
O da "olur" dedi.
Birlikte kadının evine gittiler. Genç yatsı namazını kılmış evine dönüyordu. Tam kadının evi önünden geçerken, kocakarı onu görüp seslendi:
"Oğlum, bakar mısın."
"Buyur anne!"
"Koyunu kaçırdım. Yardım et de birlikte yakalayalım" dedi.
Delikanlı bahçeye girince kapı arkasındaki öbür kadın, kapıyı kilitleyip sarıldı gence ve "Dediğimi yapmazsan bağırır çağırırım, herkese rezil olursun!" dedi.
O hiç aldırmadı.
"Ahirette rezil olacağıma şimdi olayım" deyince kadın başladı feryada.
Sesi duyan koştu.
Kadın, genci gösterip "Bu adam zorla bana tecavüze yeltendi!" dedi.
Onlar genci dövüp Halifeye götürdüler. Halife gence "Bana doğrusunu anlat" buyurdu.
O da olanları anlattı.
Halife sordu gence:
"O kadını görsen tanır mısın?”
"Tanırım" deyince, şehirdeki bütün kadınları getirtti.
Genç onu görüp:
"İşte şu!" dedi.
Kadın korkup suçunu itiraf etti.
Halife gencin alnından öpüp "Aferin evladım! Senin bu davranışın, kıyamete kadar herkese örnek olsun" buyurdu.
("Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn" kitabından alınmıştır.)
04.12.2013
[Continue Reading]

3 Aralık 2013 Salı

Kuş, köpek ve zehir - 03.12.2013

Bizans imparatoru, bir elçiyle üç hediye göndermişti halife Hazret-i Ömer’e.
Bir kuş, bir köpek.
Bir şişe de zehir.
Halife elçiye kuşu gösterdi:
"Nedir bu?"
"Doğan kuşu efendim."
"Ne işe yarar?"
"Çok yaman avcıdır efendim. Bugüne kadar pençesinden kurtulan olmadı."
"Salın bunu!" buyurdu.
Çözüp saldılar.
Sonra köpeği gösterdi:
"Bu nedir?"
"Cins tazı köpeği.”
"Ne işe yarar?"
"O da pek yaman avcıdır efendim. Bugüne kadar elinden kurtulan olmadı.”
Emretti ki:
"Salın gitsin bunu da!"
Zincirini çözüp saldılar.
? ? ?
Sıra 'zehir'e gelmişti.
"Ne var bu şişede?"
"Zehir var efendim.”
"Ne işe yarar?"
"Zerresi bir insanı öldürür. Düşmanınız varsa bununla onun şerrinden kurtulursunuz efendim.”
Hazret-i Ömer:
"Tek düşmanım nefsimdir, başka düşmanım yoktur" buyurdu.
Ve şişeyi eline aldı.
“Bismillah” dedi.
Ve içti hepsini. Elçi, hayretinden bayılıp yere düştü. Ayıldığında Halifeyi sağ ve afiyette görünce, kalbi değişti. Şehadeti okuyup Müslüman oldu.
("Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn" kitabından alınmıştır.)
03.12.2013
[Continue Reading]

2 Aralık 2013 Pazartesi

“Ey mahşer ehli!" - 01.12.2013


    (Dünden devam)
Bir melek gelir. Resulullah’ı bulur.
Ve selam verir.
Otuz basamaklı kürsi üzerine çıkar. Yüzünü mahşer halkına döndürür.
Ve onlara hitaben:
“Ey mahşer ehli! Sizden birinizin günahları yerden göğe ulaşsa, imanı ehli sünnet itikadına uygunsa ve Ebu Bekir’i severse Allahü teâlâ onun bütün günahlarını Ebu Bekr-i Sıddık’a bağışlar” diye seslenir.
Halk bunu duyarlar
Sevince gark olurlar.
? ? ?
Melek devam edip:
“Ey mahşer ehli! Biliniz ki Hak teâlâ cehennemi Ebu Bekr-i Sıddık’ın dostlarına haram etmiştir. Her kim çok ibadet etse, lâkin Ebu Bekir’e düşmanlık ederse, imanı ehli sünnet itikadına uygun değilse, onun yeri cehennemdir. Allahü teâlâ cenneti ona haram etmiştir” diye seslenir.
Ehl-i sünnet Müslümanlar bunu duyup sevince gark olurlar
? ? ?
Hitab-ı izzet gelir ki:
“Ebu Bekr-i Sıddık’ı götürün!”
Yedi yüz bin melek gelir.
Arş önünde dururlar.
Ebu Bekir’in huzuruna gelir ve Onu minberden alırlar.
Burak'a bindirip götürürler.
Diğer meleklere:
“Ebu Bekir’i karşılayın!” denir.
Hitab-ı İlahî gelir ki:
“Yâ Eba Bekir! Bana yaklaş”
Bir daha böyle nida gelir. (Devamı yarın) (Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn kitabından alınmıştır.)
01.12.2013
[Continue Reading]

29 Kasım 2013 Cuma

Cehennemin anahtarlarını al!

    (Dünden devam)
Yine buyurdu ki:
“Cehennemin anahtarlarını Muhammed Mustafa’ya ver. O da Ebu Bekir’e versin. Sen cehennem kapısında dur. Ebu Bekir kimi gönderirse onu cehenneme at.”
Resûl-i Ekrem anahtarı alır.
Ebu Bekir’e verip:
“Yâ Eba Bekir! Cehennemin anahtarlarını al” buyurur.
Malik, cehenneme döner.
? ? ?
Bir melek de çıkar.
Sağ taraftan gelir.
Malik’ten bin kat büyüktür.
Ay’dan ve güneşten nurludur.
Misk’ten güzel kokuludur.
Tesbih ederek gelir.
Resulullahın huzurunda durur.
Selam verir.
Ve sorar ki:
“Yâ Muhammed! Beni tanır mısın?”
Peygamberimiz:
“Tanımıyorum!” buyurur.
? ? ?
O der ki:
“Ben cennet meleği Rıdvan’ım.
Allahü teâlâ bana emretti ki:
‘Cenneti Arasat’a getir!’.
‘Başüstüne’ dedim.
Cenneti getirdim.
Yine emretti ki:
‘Cennetin anahtarlarını Muhammed Mustafa’ya ver. O da Ebu Bekir’e versin. Sen cennetin kapısında dur. Ebu Bekir kimi dilerse cennete al!’
O melek böyle söyler.
Ve yerine gider. (Devamı yarın) ("Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn" kitabından alınmıştır.)
30.11.2013
[Continue Reading]
Powered By Blogger · Designed By Seo Blogger Templates