<data:blog.title/>

<data:blog.pageName/>-<data:blog.title/>









istikamet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
istikamet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Mayıs 2016 Pazar

Peygamberimizin teşrifinden önceki dünyanın hâli

O doğmadan önce yeryüzünde bulunan bütün milletler, Allahü teâlâyı unutmuş, huzurun, saadet ve sevincin kaynağı olan “Tevhîd” inancı ortadan kalkmıştı.

 
 
Fahr-i Kâinât Efendimiz doğmadan önce, bütün âlem, manevî yönden müthiş bir zulmet/karanlık içinde idi. İnsanlar hudutsuz derecede azgınlaşmışlar, Allahü teâlânın gönderdiği dînler unutulmuş, İlâhî hükümlerin yerini, insan kafasından çıkan fikirler, düşünceler almıştı. Sadece insanlar değil, bütün mahluklar, zâlim insanların vahşet ve zulmünden iyice bunalmıştı. Yeryüzünde bulunan bütün milletler, Allahü teâlâyı unutmuş, huzurun, saadet ve sevincin kaynağı olan Tevhîd” inancı ortadan kalkmıştı. Küfür fırtınası, kalplerden îmânı söküp atmış, insanlar putlara tapmaya başlamışlardı.
Mısır'da, bozulmuş Tevrât'ın hükmü geçerli, Bizans'ta ise yine değiştirilmiş bir dîn olan Hıristiyânlık yürürlükte idi. İsrâîloğulları birbirlerine düşmüş, Mûsâ aleyhisselâmın getirdiği dîn unutulmuştu.
İsâ aleyhisselâmın getirdiği hakîkî dîn de bozularak, dîn ile hiçbir alâkası kalmamıştı.
Îrân'da ateşe tapılıyor, ateşperestlerin ateşi bin senedir söndürülmüyordu. Çin'de Konfüçyüsizm, Hindistân'da Budizm gibi uydurma dînler hüküm sürüyordu. Arabistân'ın insanları da karanlık içinde idiler. Beytullah'ın içine ve Mescid-i Harâm’a, “Lât”, “Menât” ve “Uzzâ” gibi yüzlerce put doldurulmuştu. Zulüm son haddine varmış, ahlâksızlık, iftihâr vesilesi sayılıyordu... Netîce itibâriyle o zamanın insanları arasında şefkat, merhamet, iyilik ve adâlet gibi güzel hasletler yok olmuş gibiydi.
Yedi kat yer, yedi kat gök, kısacası bütün âlem, büyük bir arzu ve iştiyâkla, “Hâtemü'l-enbiyâ ve'l-mürselîn” olan Efendisini beklemekte idi. Hicretten 53 sene evvel, "Fil vak'ası"ndan da iki ay kadar sonra,Rebîu’l-evvel ayının onikisinde, Pazartesi gecesi sabâha karşı, Mekke'nin Hâşimoğulları Mahallesi’nde, Safâ Tepesi yakınında bir evde, Muhammed Mustafa (aleyhisselâm) doğdu. Dost-düşman herkesçe malum olduğu üzere, Resûl-i Ekrem Efendimizin doğduğu gece, pekçok olağanüstü hâl görülmüştür:
Meselâ o gece, Ka’be-i Muazzama ve Mescid-i Harâm’daki bütün putlar, yüzüstü devrilip yere kapandılar. Mukaddes sayılan “Sâve gölü”nün o gece suyu çekilerek kurudu. Şâm tarafında, bin yıldan beri kuru bir vâdî olan ve suyu akmayan “Semâve Nehri Vâdîsi”, sularla dolup taşarak akmaya başladı.
Îrân Kisrâsı’nın Medâyin’deki sarayı sallandı, hattâ 14 burcu yıkıldı.  Mecûsîlerin, yani ateşe tapanların bin (1000) seneden beri yanan kocaman ateş yığınları ânîden sönüverdi...
Netîce olarak söyleyelim ki, O'nun teşrîfiyle âlem, yeniden hayât buldu, karanlıklar dağıldı; bütün cihân aydınlandı...
23.05.2016

[Continue Reading]

2 Ekim 2015 Cuma

Zamanının bir tanesi: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî

Büyük âlimlerin beyânlarına göre, Mevlânâ Hâlid hazretleri; zamânındaki Bağdâd ve Irâk âlimlerinin ve mutasavvıflarının, belki, asrındaki bütün ülkelerdeki âlimlerin üstünde idi...

                                                                                   
Irâk-Bağdâd’ın şimâlinde/kuzeyinde bulunan “Şehrezûr” kasabasında/kazâsında hicrî 1192 [m. 1778] senesinde tevellüd edip Sûriye-Şâm’da hicrî 1242 [m. 1826] yılında tâûndan/vebâdan vefât eden, “Sôfiyye-i aliyye”/"Silsile-i aliyye” olarak bilinen âlimler ve velîler zincirinin büyüklerinden [yirmi dokuzuncusu] olan Ziyâeddîn Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Osmânî (kuddise sirruh), yüzlerce/binlerce büyük âlim ve velî yetiştiren, İslâm ilimlerinin mütehassıslarından, büyük İslâm âlimi, asrının müceddididir. Bütün Anadolu, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu’yu ilim ve feyizle dolduran büyük bir âlim ve velîdir.
Babası Ahmed bin Hüseyin’dir. Annesi ise, Hazret-i Ali’nin (radıyallahü anh) soyundandır. Vefâtında, cenâze namâzını, talebesi, büyük Osmânlı âlimi, seyyid, allâme Muhammed Emîn İbn-i Âbidîn (rahmetullahi aleyh) kıldırmıştır.
Hazret-i Osmân-ı zin-nûreyn (radıyallahü anh)’in soyundan geldiği vesîkalarla sâbittir. Onun için “Mevlânâ Hâlid-i Osmânî” diye de anılır.
[Hayâtı, “el-Mecdü’t-Tâlid” ve “Şemsü’ş-Şümûs” isimli Arabî kitaplarda genişçe anlatılmaktadır. Bu iki kitâbın hem İslâm harfleriyle (Osmânlıca), hem de Latin alfabesiyle Türkçe tercümeleri de vardır. Ansiklopedilerde ve diğer birçok kitapta da ondan genişçe bahsedilmektedir.]
Küçük yaşta, aklî ve naklî ilimleri öğrenmiştir. Tefsîr, hadîs, fıkıh, akâid/kelâm, usûl, tasavvuf, sarf, nahiv, bedî, beyân, belâgat, meânî, vad’, bahs, edeb/âdâb, arûz, lüğat, mantık gibi dîn ilimlerinin yanı sıra fen ilimlerini de çok iyi bilmektedir. Hattâ onun hakkında, bu ilimlerin hepsinde “ferîdü’l-asr ve vahîdü’d-dehr: Zamanının bir tanesi idi” terimi kullanılmaktadır. Fîrûzâbâdî’nin koca "Kâmûs" lügatini ezberlemiştir. Hikmet (Fen), Fizik, Hesâb (Matematik), Hendese (Geometri), Hey’et (Astronomi) ilimlerinde, “Rub-ı Dâire” üzerinde mütehassıs olduğu, “el-Hadâiku’l-Verdiyye” kitâbında yazılıdır.
Fazîletli, ilim deryâsı seyyid Abdurrahîm Berzencî’den, onun kardeşi seyyid Abdülkerîm Berzencî’den, Abdullah-ı Harpânî’den, anlatılan ve anlatılamayan ilimlerde derin âlim Muhammed bin Âdem-i Kürdî’den, fazîletler sâhibi Sâlih-i Kürdî’den, üstünlükler sâhibi Abdurrahmân-ı Kürdî’den ve daha birçok âlimden ders görüp, ilim öğrenmiş ve onlardan icâzet (diploma) almıştır.
Büyük âlimlerin beyânlarına göre, zamânındaki Bağdâd ve Irâk âlimlerinin ve mutasavvıflarının, belki, asrındaki bütün ülkelerdeki âlimlerin üstünde idi. Adı her tarafa yayıldı. [İnşâallah yarınki makâlemizde de, bu mühim konumuza devam edelim.]
2.10.2015
[Continue Reading]

30 Eylül 2015 Çarşamba

Keramet ve istikamet

Sual: (İstikamet, kerametten üstündür) sözü ne anlama geliyor?
CEVAP: İmam-ı Muhammed Masum-i Faruki hazretleri gibi büyük zatlar, (İstikamet, kerametten üstündür) buyuruyorlar. Keramet, su üstünde yürümek gibi olağanüstü bir olay demektir. Bu olaylar, peygamber ve evliya zatlardan meydana geldiği gibi fâsık ve kâfirlerden de meydana gelebilir. Kâfirden meydana gelen harikaya, sihir, büyü deniyor. Fâsıktan meydana gelene ise, istidraç deniyor. Bu durum bilinmediği için sapık şeyhlerde görülen istidraçlar, keramet sanılıyor.
Burada istikamet, doğru itikat ve doğru amel üzere olmak demektir. İşte ancak istikamet sahibi bir kimseden meydana gelen harika bir olaya keramet denir. Bu bilinmeyince, kerametle istidraç karıştırılır. Sapık kimseler evliya zannedilir. İstikamet üzere olan Müslüman, çok kıymetlidir, evliyadır. Bunun için, (Büyük zatları tanımak, onları sevmek ve onların yolunda gitmek, en büyük keramettir) buyuruluyor. Ehl-i sünnet itikadında olup da, bu üç şart kendinde bulunan kimse gıpta edilecek büyük bir zattır.

ASANSÖRDE HALVET

Sual: Asansörde halvet olur mu? Yani asansörde bir erkekle bir kadın bulunsa günah olur mu?
CEVAP: Bu husus, asansörün durumuna göre değişir. Mesela dışarıdan içi görülen asansörlerde halvet olmaz. Görünmeyen asansörlerde, katların birinde başka birinin girme ihtimali varsa veya asansörde kamera olduğu biliniyorsa halvet olmayacağı gibi, iki veya daha fazla erkek varsa yine halvet olmaz. Eğer dışarıdan asansöre müdahale imkânı yoksa, tamamen içeriden idare ediliyorsa, kapalı asansörde bir kadınla yabancı bir erkek varsa, o zaman günah olur.

SOL ELİ KULLANMAK

Sual: Bilgisayarda sağ elimizle fare denilen mouse’u tutarken sol elimizle tesbih çekebilir miyiz? Yani sağ elimiz meşgulken sol elimizi kullanmanın mahzuru var mıdır? Sağ elimiz meşgul olmasa da, kasıtsız sol eli kullanmanın mahzuru olur mu?
CEVAP: Sol eli kullanmanın mahzuru olmazsa da, sağdan başlamak sünnet-i zevaiddir, yani âdete ait sünnettir. Mazeretsiz sol eli kullanmamalı. Ama böyle bir özürle sağ elin terk edilmesinde mahzur olmaz.
30.9.2015
[Continue Reading]
Powered By Blogger · Designed By Seo Blogger Templates